- 28.06.2012 00:00
Suriye krizi üzerine ahkâm kesenlerden sıkılmış olduğunuzu tahmin ettiğim hâlde riski göze alıp bu konuda yazmak istedim bugün. Suriye’de süregiden trajediyle insan olarak çok yakından ilgiliyim çünkü. Benim için basit bir gerçek var: Suriye’de eli kanlı bir diktatör kendi vatandaşlarını acımasızca katlediyor. Bu, Gazze’ye yönelik tıpkı Dökme Kurşun katliamı gibi, çoğunluk kadınları ve çocukları hedef alıyor. Bir insan olarak bunun hemen durmasını ve sorumluların cezalandırıldığını görmek istiyorum. Bu anlamda, hükümetin Şam politikasını da olumlu bulanlardanım. Türkiye, sorunun karmaşıklığının müsaade ettiği oranda reel politik’in zelil kurallarını izlemeden ahlaki bir yerde durdu. Dünya güçlerini ve BM’yi harekete geçirmeye çalıştı; bu arada Şam üzerinde gücü oranında baskı kurmaya gayret etti. Esed, Türkiye’ye söz verdiği hâlde katliamları durdurmayınca ilişkiler gerildi. Türkiye’nin Suriye Hür Ordusu ve Suriye Ulusal Konseyi’ne verdiği açık destek bundan sonra geldi. Bence bu stratejik destek riskli ama meşrudur.
Suriye konusunda Türkiye’nin yalnız olduğunu da söylemek mümkün. Obama’nın seçimlere kadar böyle ciddi bir adım atmaya niyeti yok. Fransa ise, Hollande’ın hem yeni olmasından, hem de Sarkozy gibi şahin bir dış politika tercih etmeyeceği bilinmesinden ötürü oyundan düştü. BM zaten Ruanda ve Bosna’da fiilen çökmüş bir kuruluş. Rusya, İran ve Çin’in pozisyonuna, Müslüman Kardeşler’in Mısır’dan sonra Suriye’de hâkimiyet kurmasının Ortadoğu’da nasıl bir tablo ortaya çıkaracağı gibi hususlar eklenince, bütün yük Türkiye’nin sırtına bindi.
Batı dünyasının Türkiye’yi tek başına savaşa sokmaya çalıştığı ve Müslüman’ı Müslüman’a kırdırma siyasetini sinsice uygulamaya soktuğu gibi komplo teorilerinin hiçbir geçerliliği yok. Bu komplo teorisi, Esed’in emperyalistlere karşı savaştığını savunan yerli Baasçıların sağ versiyonu olabilir sadece. Çünkü çıkacak savaş, bir Ortadoğu savaşı olacak. Suriye İsrail ile fiilen savaşta. İsrail’in Suriye’nin hamisi İran’a diş bilediği, İran’a saldırı planını Obama’nın ricasıyla seçimlerden sonrasına ertelediğini biliyoruz. Rusya’nın bu savaşı seyretmeyeceğini tahmin ettiğimize göre, çıkacak bir savaşın Türkiye ve Suriye arasında kalmayacağını görmek için Ortadoğu uzmanı olmaya gerek yok. Özetle, bir “kaza” dışında, iki kampın da savaş istemediğini gözlemlemek mümkün.
Üstelik Türkiye, bu çapta bir sorunla baş edebilecek kalibrede değil. Çünkü Suriye sorunu derken, ister istemez PKK sorunundan, Rusya’ya enerji konusunda teslim olmuşluğunuzdan, kırılgan iç siyaset dengeleri ve cari açığınızdan da bahsediyor oluyorsunuz.
Dolayısıyla, Erol Köse ayarında bir değerlendirme hatasına düşmek istemiyorsanız, hiç sevmediğim şu büyük resmi görme klişesine başvurmaya ihtiyacınız var demektir.
Suriye, bu büyük resmi gördüğü için bu hamleyi yaptı ve ilk aşamada başarılı da oldu. Çünkü Esed’i kurtaracak tek şey, Rusya ve İran’ın da işin içine gireceği bir bölgesel savaştır. Zaten bu hamleyi, bunu göze aldığını dünyaya ilan etmek ve Türkiye’nin karizmasını çizmek için yaptı.
Çünkü var olan durum Esed’in çöküşüne gidiyordu. Şu an ülkesinin yüzde altmışının kontrolünü kaybetmiş, cumhurbaşkanlığı sarayının dibinde direnişçilerle göğüs göğüse savaşan, ekonomisi çökmek üzere olan bir rejimden bahsediyoruz. Siyasi başkent Şam ve ticari başkent Halep’te dahi kontrolü kaybetmek üzere olan bir Esed var karşımızda. Rusya’nın Cenevre toplantısı çağrısı boşuna değil. Esed’in sıkışıklığına bir çare bulmak için harekete geçiyor Rusya. Suriye krizi Arap Baharı’nın bir devamı. Süper güç rolüne geri dönmek isteyen Rusya hem yenilediği Tartus üssünü, hem sağlam müttefiki olan Suriye’yi kaybetmek istemiyor. Üstelik Arap Baharı’nın bir Slav Baharı’na dönüşme riski de var. Putin, Esed’den ne kadar farklı bir diktatör sizce?
Fark ettiğiniz üzere, Suriye krizinde orada ölen insanlar bir parametre değil. Bunu göründüğü kadarıyla bir tek Ankara önemsiyor. Buna saygı duyuyorum. Ama bunu uçak krizinden ayırıyorum. Bir yazıya sığan bu zorluklar bütününde Türkiye’nin bu kozu Şam’a vermemesi gerekiyordu. Uçak krizinde Şam’ı güçlü tutan sadece Esed’in kurnazlığı değil, Türkiye’nin hatasıyla bu krizde meşruiyet fırsatı ele geçirmesi. Sadece bu da değil; Türkiye’yi savaşın bir adım yakınına kadar sürükledi Şam.
Başbakan’ın açıkladığı sert önlemler, bunu gösteriyor. Bundan sonraki adım çok daha riskli olacak ve savaşın eşiğine geleceğiz. Herkes Türkiye’nin soğukkanlılığını överken, ben bilakis, açıklanan sert önlemlerin Türkiye’nin ayağına dolanacağından endişeliyim. Belki de Türkiye gücünü ve riskleri doğru hesap edip, işi sadece notayla geçiştirmeli, Esed’in tuzağından uzak durmalıydı.
Yeni Osmanlıcılık gibi altı boş büyük iddiaların zararları işte bunlar.
mesayan@markaresayan.com
Yorum Yap