- 28.05.2012 00:00
Siyasette ne zaman kadın konusu gündeme gelse kulaklarımı diker, dikkat kesilir, beynimdeki eleklerin gözeneklerini daraltırım. Kadın meselesi çok kritiktir, kökü onbinlerce yıl öncesine giden tuzaklarla doludur.
Çünkü ilk işgal edilen topraklar kadınlardır.
Hedef ve işgal nesnesi kadınların bedenleri gözükür ama, kadının öncelikle erkeğin algısında erkeğin antitezi olması, kadının hayatı kavrama biçimi, erkekleri her zaman en çok korkutan öncelikli tehdit olmuştur. Erkeğin MGK’sının değişmez maddesidir kadın.
Erkek, lineer düşünür, kadın ise helezonik. Lineer demek, geçtiğin nokta ile bir daha hiç karşılaşmamak, haliyle, vurup kırdığınla yüzleşme ihtimalini baştan yok saymaktır. Erkek, ortalama yedi saniyelik cinselliği ile ölümü her zaman ensesinde hisseder. Ereksiyon halinde yaşamak yorucudur; kifayetsizdir ve imkânsızdır da. Varlığını bu lineerliğe bağlamış olması onu her zaman korku içinde, haliyle de öfkeli tutacaktır. Erkek aslında kadından çok korkar ve bu yüzden ona karşı öfkelidir. Öfkesinin ansızın ortaya çıkması için bir kadının herhangi bir “suç” işlemesi gerekmez. O kadına baktığında yaşamı, kendisinde ise ölümü görür. Kaba kuvveti ile binlerce yıldır bunu değiştirmeye çalışmıştır ama, oyunu baştan yanlış kurduğu için hep yenilmektedir. Erkek hayatı paylaşmak yerine, kadını işgal etmeyi seçmiştir. Bu nedenle her türlü mücadelesini de düşmanını kadınlaştırarak verir. Madun halkların toplumsal cinsiyeti dişidir. Kolonyaller erkek, koloniler dişidir. Mesela Türkiye’de azınlıklar, Kürtler dişi, millet-i hâkime erkektir.
Değişim dönemlerinde kadın cinayetleri artar.
Başbakan Erdoğan tarafından başlatılan kürtaj konusu, Uludere ile bu anlamda boşuna mukayese edilmiyor. Başbakan’ın bence iktidar süresince en çok sıkıştığı konu olan Uludere katliamında bir nebze soluk alabilmek için kadın ve kürtajı seçmesi, bence ciddi anlamda analiz edilmeli. Bu çaresizliğin bir göstergesi ve iktidarın panik halidir. Kürt açılımı gibi zor bir mücadeleye “Analar ağlamasın” mottosuyla girmesi ne kadar psikolojik bir hazırlığı ima ediyorsa, açılımın iflasını ima eden Uludere katliamına yönelik vicdanları bastırma operasyonunu yine kadın üzerinden başlatması da o kadar sembolik.
Çünkü bizim erkek aklı böyle çalışıyor. Barış için cesaret gerektiğinde önce kadınla barışmamız gerektiğini içten içe biliriz. Bu doğru, ahlaki bir başlangıçtır. Barış için totaliter paradigmadan ve ölüm korkusundan ölüm korkusu öldürme ihtiyacını besler çünkü kurtulmanız gerekir. Analar ağlamasın demek, yaşam olsun demektir. Kürtaj cinayettir demek ise, ölüm olmasın... İlki rasyonel, ikincisi bilinçli kurulmuş karşılığı olmayan bir önermedir.
Başbakan barışa cesaret ettiğinde doğru bir önerme kurar ve kadınsılaşırken, savaş durumuna geçtiğinde erkeksileşerek kadını hedef alıyor. Kürtaj burada teferruat. Erdoğan bilinçaltında Uludere hassasiyetini toplum vicdanından aldırmak istiyor aslında. Uludere hassasiyetinin kendi tabanını sarstığını, yanlış pozisyon aldığını, kendini kurduğu İslam dini bağlamında inancı ile çeliştiğinin de farkında. Bu da kadın meselesinden sonra ikinci husus. Uludere’de ölen 34 Kürt Müslüman için tabanında yaşanan vicdan sorgulamasını alıp, onun yerine yine din ve vicdan alanına giren kürtaj meselesini yerleştirmek istiyor. El çabukluğu ile kartları değiştiren bir sihirbaz gibi, yüreklerdeki vicdanın öznesini, doğmuş ve öldürülmüş olanlardan, doğmamış olanların öldürülme ihtimali ile değiştirmeye yelteniyor.
Böylelikle bir gerçekten bir olasılığa, yani aslında hiçe geçmiş olabileceğiz. Kürtaj, çok özel bir konudur ve derin bir yaradır. Belki de, “Evet Uludere’de 34 vatandaşımız öldü ve çok üzgünüm ama, çoğumuz bunu kendi hayatında yapmadı mı? Hangimiz aldırdığı çocuğunu günlerce konuştu? Konuyu unutup hayata devam etmedik mi?” diyerek vicdani bir tutulma alanı yaratmak istiyor, özellikle Müslümanlarda.
Başbakan bunları bilinçli yapmıyor tabii. Benim anlattığım derinlikte düşünülmüş bir taktik değil en azından. Ama vicdan kesintisiz bir üzerine düşünme halidir. Malzeme orada sürekli birikir. Siz onları bilinçli ve bilinçsiz tasnif eder kategorilere ayırırsınız. Gösterdiğinizin dışında, bilgisayarlar gibi bir ara yüzünüz vardır ve orada aslında her şey ortalıktadır. Bunu nasıl yaptığınız ise sizi belirler.
Kürtaj Türkiye’nin gerçek bir meselesi değil. Kürtaj öyle hassas bir konu ki, bir kadının bile başka bir kadına şöyle yap demeye, kimsenin kadın bedeni üzerinde tasarruf kurmaya hakkı olamaz. Türkiye bu konuda Batı’dan daha ileride bence. Kişinin vicdanına, hayatın akışına bırakmış. Tabii ki her şeyde olduğu gibi bu alanda da kişi sağlığı, yine kadının hakkını ve sağlığını korumakta devletin sorumluluğu olmalı. Ama devlet kürtaj hakkında karar veremez. Kadının kendisinden başka bu konuda kimse karar veremez. Zor bir konudur, ama veremez.
Ama aslında kürtajı konuşmuyorduk değil mi?
mesayan@markaresayan.com
Yorum Yap