Demokratik koalisyondan, ilkesiz ittifaka

  • 24.05.2012 00:00

 AK Parti’nin Türkiye’nin son on yılına damga vurabilmesinin altındaki saik, halkın değişim talebinin taşıyıcısı olması ve bunu önemli ölçüde başarması oldu. Hatta AK Parti, bu on yılda başarılan işlerin önemli bir bölümünü darbecilerin muhasarası altında ve en zayıf olduğu çıraklık döneminde yaptı. Çünkü, değişimi isteyen doğal bir koalisyon oluşmuştu. Bu koalisyon, devletten darbeli ötekilerin, Cumhuriyet tarihinde yaşanmış zehirli tasarruflara karşı ortak bilincini ima ediyordu. Soğuk Savaş’ın bitmesi, küreselleşme rüzgârları ile birleşince, kaçınılmaz bir durumdu yaşanan. Tam da bu nedenle, AK Parti, vesayete karşı, halk desteği ve AB üyeliği üzerinden evrensel hukuk kurallarına ihtiyaç duydu, ilkesel davrandı. Bizdeki kabul doğru değil; siyaset ilkeyi dışlamaz. İlkesel, ahlaki siyaset yapmak ve güçlü olmak her zaman mümkündür. Hatta en kalıcı başarı, zekâ ve emeğin, ilkeler ve vicdanla birleştiği bir siyasetle gerçekleşir.

Son zamanlarda dillendirilen liberal aydınlar ile hükümet ve yanlısı kesimler arasındaki zımni ittifakın bittiği yönündeki suni tartışma da bu nedenle önemli. Demokratik koalisyon, ilkesel zemin yarattığı için üzerinde durulacak bir alandı. İlkelerden sapma yaşandığında ise “liberal aydınlar” denen çevreden gelen itirazlar şımarıklık veya kibir olarak etkisizleştirilmeye, böylelikle AK Parti’nin bozulan imajının makyajına girişildi. Askerin yapması halinde manşetlere taşınacak, en keskin sözlerle eleştirilecek bir hadise, (Taraf bu yolu açmadan gıkları çıkmıyordu ama) ucu –Uludere, Şike gibi– hükümete dokunuyorsa ya görmezden geliniyor, ya da bizzat meşrulaştırılıyordu. Buna da gönülleri elvermiyorsa, sürekli kemalizme veya CHP’ye vurularak köşeler savılıyordu. Ergenekon davası da allahtan onlara hâlâ birkaç laf etme rahatlığı sağlıyor. Gerçekten öyle düşkün yazılar okuyorum ki, yüzüm kıpkırmızı oluyor. Kelli felli insanların iktidara yaranmak ve kaptıkları pozisyonları elde tutmak için türlü şaklabanlıklar yapmasına şahit olmak hoş bir durum değil gerçekten.

Öte yandan solcu değil kemalist olduklarını bir türlü kabul edemeyen, böylelikle gittikçe tükenen bir grup da yine benim demokrat demeyi tercih ettiğim bu kesimlere yüklenmeye devam ediyor. Bu büyük bir nefret ve aslında psikiyatri biliminin alanına giriyor. Yenildiği düşmanının gücünü, ona yenilmiş olduğu için yücelten patetik bir durum bu. O düşmanı alaşağı eden Taraf gibi bir mecra, estetize edilmiş bütün o hikâyeyi yerle bir etti. Ülkedeki türlü değişime sırf AK Parti’den –Müslümanlardan– geldiği için kategorik olarak karşı çıkan bu kesim, AK Parti tökezledikçe, “Sizin verdiğiniz meşruiyet ile sivil diktaya dönüşen AKP bakın neler yapıyor” savını ciddi bir argümanmış gibi dillendiriyor. Hatta içlerinden biri, “Yetmez ama evet diye diye Hrant’ı öldürttüler” bile demişti.

Ben bunlara kemalist meczuplar diyorum.

Solun bu bölümü, hayatta bir karşılıkları olmadığı için etkili ve güçlü tek muhalefet odağı olan Kürtlere yamanma yarışına girdiler. Emek vermeden özne olma çabası, geçmişte halktan ümidi kesip askerlerle iş tutmaya sürüklemişti onları. Şimdi de AK Parti’yi ancak Kürt hareketine aşılanarak devirebileceklerini düşünüyorlar. Böylelikle, dostum Vahap Coşkun’un ifadesiyle kendi fantezilerini Kürt sorunu gibi acılı bir mesele üzerinden gerçekleştirmek gibi yine acz ve tembellik içeren bir tekrar içindeler. Bu durum, BDP’nin kendi tabanı ile uyumsuz söylemler ve taktikler geliştirmesine de yol açıyor. Özellikle bir yöntem olarak şiddetin reddedilmemiş olması, mağdur şiddeti ile devlet şiddeti arasında hiyerarşi kurmaktaki ortaklık, bu zehirlenmeyi daha tehlikeli kılıyor. Tabii ki sol, sivil, barışçı Kürt eşitlik hareketine destek vermeli. Bence herkes vermeli. Ama mağdur şiddetini alttan alta fiştekleyerek, zaten travmatik bir geçmişe dayanan Kürtleri kullan at mantığı ile sömürmüş oluyorlar. BDP de siyaset yapma zeminini böylelikle kırmış oluyor.


Başbakan’ın Uludere ile ilgili açıklamalarını okudunuz. Benim gerçekten nutkum tutuldu. Öfkelenemedim bile. “Tazminatsa tazminat”, “TSK, Ahmet’le Mehmet’i nasıl ayırsın”, “Özür diledik işte” türünden bu sözler, ilke, zekâ ve vicdandan taviz vermenin insanı nerelere kadar savurabileceğinin bir örneği.
 Hepimiz biliyoruz ki, Uludere, AK Parti’nin Ankara’ya hâkim olduğunu ilan ettiği kavga sürecinden önce yaşansaydı, yani müsebbibi “iyi” değil, “kötü” askerler olsaydı, bugün yer yerinden oynuyor olurdu.

AK Parti’nin türlü hataları oldu. Ama en büyük ve en affedilemez olan Uludere’ye giden süreç ve sonrasında sergilenen tutumdur. Bu, AK Parti’nin geleceğini etkileyecek bir kırılma yaratmıştır. Bunu hâlâ görememek ve telafisine girişmemek bir akıl tutulması olsa gerek.

Tabii timsah gözyaşlarını ayırt edebilirseniz, bu durumdan en çok kazançlı çıkan Ergenekon devletini özleyenler ve tabii ki devlet içinde bu zihniyete sahip görünürde uyuyan hücrelerdir. Bugün Türkiye’deki demokratikleşme sürecini durdurabileceği varsayılan iki etken var: Kanlı bir Kürt savaşı ve ciddi bir ekonomik kriz.

Demokrat kalemleri ortaklaşa linç edeceğinize, hepimizin içine yuvarlanacağı bu derin kuyuyu kazmaya bir son verseniz ve ne olur biraz ilkeli olsanız diyorum.


mesayan@markaresayan.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums