Tek adamlar sahaya yansıdı

  • 17.05.2012 00:00

 Şampiyonluğu belirleyecek Süper Final’in son maçı Fenerbahçe-Galatasaray arasında oynandı. Galatasaray’ın maçta berabere kalarak şampiyon olmasıyla tatsız olaylar yaşandı. Stadın ışıkları kesildi, birkaç yüz taraftar sahaya inerek ciddi tehlike yarattı. Çimler sulandı, Fenerbahçeli yöneticiler ortadan kayboldu. Federasyon sahaya kadar getirdiği kupayı vermekte tereddüt etti.

Ve sonra, Türkiye’yi adeta özetleyen bir formülle sorun aşıldı. Galatasaraylı yönetici Abdurrahim Albayrak Başbakan Erdoğan’ı arayarak yardım istedi. Başbakan ise verdiği talimatla kupanın Saracoğlu Stadı’nda Galatasaray’a verilmesini sağladı. Bu Birinci Tek Adam’ın dışında, Galatasaray’ın lokal Tek Adam’ı Fatih Terim’in de duruma hâkim olması (diğeri Yenipazar’da AK Parti’nin kendisine özel dekore ettirdiği yarı açık butik otelde istirahata çekilmişti çünkü), kupanın verilmesi için ısrar etmesi övüldü. Terim’in tezine göre eğer Galatasaray hak ettiği kupayı hak ettiği törenle Saracoğlu’nda almasaydı bu durum daha sonra asla önü alınamayacak negatif bir içtihada dönüşebilirdi.

Bence de doğru bir tesbit. Ama bu umurumda değil doğrusu.

Hâlâ büyük adamlara ihtiyaç duyan, prestijli ve güçlü kişilerin deus ex machina gibi sahneye aniden inmesini bekleyen bir ülkeydik. Sistem kendi kendine çözüm üretemiyordu.

Derken sahaya inen holiganlardan 48 tanesi gözaltına alındı. Belki binlerce kişinin hayatını tehlikeye atan bu kişilerin bir tanesi tutuklanırken, geri kalanlar serbest bırakıldı.

Başbakan Erdoğan, Meclis grubunda konuyu gündeme getirdi. Işıkların söndürülmesine ve kupa töreninin soyunma odasında yapılmaya çalışılmasına “saçmalık” dedi. Holiganları ise sert bir dille eleştirdi. Terör yaratmakla suçladı ve faturayı da kulüp yöneticilerine kesti: “Sorumluluktan sıyrılamazsınız. Kulüpler holigan terörüne geçit vermemeli.”

Kulüplerin holiganlarla ilişkisi, amigoları besledikleri, kendi iç çekişmelerinde sahalarda kulüp başkanını veya rakip başkan adayını linç ettirdikleri ve hatta tesis içinde kaleci dövdürdükleri epeydir bilinir söylenir. Zaten tam da bu yüzden adı sonra Şike Yasası olarak yerleşen Sporda Şiddet Yasası çıkmıştı ya.

6222 sayılı Sporda Şiddet Yasası’nın dumanı hâlâ üzerinde tüterken, bu son olayla cezaların caydırıcı olmadığı üzerine yeni bir tartışma başladı bile. Yeni Şafak dün “Bu cezalar holiganizmi bitirmez” diye manşet atmıştı. İlk yasada üç yıla kadar hapis olan ceza “üç aydan bir yıla kadar” düşürülmüştü. Bu da para cezasına çevriliyordu zaten. Nitekim, belki yüzlerce insanın ölmesine yol açabilecek bir suç işleyen kişiler böylelikle serbest kalmışlardı. Bunu gören başka holiganlar da tabii ki holiganlıklarından vazgeçmezlerdi. Başladığımız yere dönmüştük anlayacağınız.

Peki, sorunun kaynağı sadece caydırıcı cezaların yoksunluğu mu? Şiddeti mahkûm eden bir medeniyet yaratmanın sorumluluğu bir yasaya veya kulüp yöneticilerine yüklenebilir mi sadece? İlkeler karşısında bu kadar eğilip bükülen bir zihniyet, her türlü holiganizmin en büyük güvencesi olmasın sakın?

Sayın Başbakan, Birinci Şike Yasası’nın kuşa çevrilmesinde ve gitgide artan tansiyondaki payı konusunda hiç düşündü mü acaba? Ya hiçbir konuda –maaşlar dışında– yan yana gelemeyen partilerin bu operasyonda elbirliği etmeleri, onlara bu olayların sorumluluğunu biraz olsun yüklemiyor mu?

Şike Soruşturması’nın açılmasıyla başlayan müdahaleler gözümüzün önünde gerçekleşti. Önce yasa değiştirildi, sonra PFDK ve Federasyon’a müdahaleler yaşandı. Başkanlığa yaralı gelen Demirören ilk “sportif” sınavında çaktı, ne yapacağını bilemedi, Başbakan yine kişisel bir müdahaleyle durumu kurtardı.

“Deveye boynun eğri demişler, nerem doğru ki” demiş. Hayvan Partisi “hate crime” yaptığımı düşünüp aman bana yüklenmesin. Bu harika hayvanı çok da güzel bulurum ama, bu söz durumu mükemmel açıklıyor.

İlkesiz siyaset... Her sorunu tereyağından kıl çeker gibi çözme kurnazlığı, mümkün olduğu kadar riskten kaçınma, konjonktür kollama, şahsın, partinin ve ülkenin kaderini özdeş gören bir anlayış ve pragmatizm.

Bunun karşılığında ise, “Et ve Balık Kurumu’nu yeniden kurmaktan, Başbakan’ı dünyanın hiçbir yerine gidemeyecek hale getirmekten” bahseden bir CHP lideri var. Halktan ve gündemden bu kadar kopmak olabilir mi? Ergenekon sanıklarını aday gösteren, millici bir popülizmden siyaset damıtmaya çalışan, geçmişiyle hesaplaşmayan ve hatta halktan özür dilemeyen bir CHP, kendi korku yorgunu tabanı haricinde tek bir oy dahi alabilir mi bu ülkede?

Uludere katliamı ve Şike konusu dâhil, hiçbir parti ilkesel ve etkili siyaset yapamıyor. Şiddet, ataerkillik ve totaliteryenizm hâlâ en geçerli iletişim biçimi. Halkın bunca değişim arzusu ve desteğine rağmen hem de.

Derbide sahaya inenler, “Niye sahaya girdiniz” diye sorduklarında “Düğün davetiyesi dağıtacaktım” türünden cevaplar vermişler. Ne yalan söyleyeyim, ben çok yaratıcı buldum. Sergilenen popülizmin hakettiği bundan daha iyi bir cevap değil çünkü.


mesayan@markaresayan.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums