Limit sorunu tartışmasına dair...

  • 26.03.2012 00:00

Geçen hafta “Reformlar ve limit sorunu” başlıklı bir yazı yazmış, reformlardaki yavaşlamanın nedenlerinden ve daha dinamik geçen AK Parti’nin ilk döneminde yapılan reformların konsolidasyonunda sorunlar olduğundan bahsetmiştim. Sorunu sadece siyaset yönünden değil, onun yanında toplumsal talep ve ihtiyaçlar bakımından da analiz etmeye çalıştım. Bu yazıma iki değerli akademisyen ve yazardan katkı ve eleştiri geldi. Osman Can Star gazetesinde 21 martta“Demokratikleşmede limit aşıldı mı” başlığıyla kendi görüşlerini açıkladı. Zaman gazetesindenMümtaz’er Türköne ise 22 martta “Demokratikleşmenin limiti” ve 23 martta “Ne kadar demokrasi” yazılarıyla tartışmaya katıldı.

Her iki yazar da benim tesbitlerimi karamsar bulmuşlardı. Osman Can, Türköne gibi, liberal ve demokrat yazarların reform taleplerinin gerçeküstü olduğu, aşkın, toplumun ihtiyaçlarına ve gerçeğe denk gelmeyen taleplerin ancak devrimlerle olabileceği, bunun ise evrimci modelin aksine, yarardan çok zarar getireceğini savunuyordu. Can “İdeallerimiz yüksek olabilir, entelektüellik bunu gerektiriyor, ama buradan hareketle toplumsal limitler ötesine taşan talepler karşılanmadı diye felaket senaryoları ortaya koymak gerçekçilikten uzak bir yaklaşım olur” diyordu. Lakin Osman Can aynı yazıda toplumun demokratik taleplerinin zayıf ve yetersiz kalması ihtimalini de kayda değer buluyor, –benim paradigma sorunu dediğim– 100 yıllık militarizasyon ve milliyetçilik endoktrinasyonunun yarattığı yanlış bilinç ve ideolojik kirlenmenin yarattığı “sur içine dönüş” psikolojisinin varlığını da bir ihtimal olarak yazısına alıyordu. Can, toplumda limitleri belirleyecek böyle bir anomalinin 80 yıllık milliyetçi zehirlenmeye bağlı olarak dikkate değer bir tehlike olabileceğini belirtiyordu.

Mümtaz’er Türköne ise, iki yazısında da tartışmayı derinleştirmek yerine kulağa hoş gelecek bir yoldan gitmişti. İkinci yazısını “Öyleyse ‘halk hata yapmaz’ düsturu, siyasetçinin ve aydının hatayı kendisinde aramasına yol açmalı. Hukuk devleti prensibinin koyduğu kayıtlar dışında demokrasinin sınırı yoktur” diye bağlıyordu. Oysa tartışmaya girdiği bir önceki yazısında “Demokraside halk, yönetme hakkını bir diktatöre veya bir seçkin gruba kontrolsüz bir şekilde devredebilir. Tek istisna, demokrasinin verdiği yetkiyi geri alabilme imkânına sahip olmasıdır. Her halükârda güvencemiz kişiler değil kurallardır. O zaman demokrasinin yazılı olan ve olmayan kurallarına bakmak gerekir” diyerek öngörülü biçimde bu savını önceden çürütmüştü. Dediği doğruydu. Oysa ben tam da bu yazılı ve yazılı olmayan kurallarımızda, yani paradigmada bir sorunumuz olduğunu belirtmiştim.

Her iki akademisyen de çok iyi bilir ki, tarihte, özellikle 2. Dünya Savaşı döneminde paradigmalardaki sorun yüzünden halkların doğrudan katkı verdiği çok ciddi sorunlar yaşanmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde neden bazı toplumların –Tek Parti Türkiyesi gibi– faşizmi yücelttikleri halde, dünyanın önemli başka ülkelerinin demokrasiyi tercih ettikleri de tartışılması gereken karmaşık bir konudur.

Gelelim şu her gündem sıkışmasında günah keçisi ilan edilen ve liberal ve demokrat aydınlar diye isimlendirilen kesimlerin ekstremist talepleri konusuna... Türköne, hatayı AK Parti veya halkta değil, aydınlar kendilerinde arasınlar dediği için bunu gerekli gördüm. (Açıkçası bu konuda Can ve Türköne’nin haklı olmasını çok arzu ediyorum, çünkü bir avuç “hayalperest ve şımarık” aydının hezeyanlarını tedavi etmek, yapısal bir sorundan çok daha kolay ve zararsız olacaktır).

Ekstremist taleplerimizin bazılarını sayalım o zaman: Yeni ve sivil ilk halk anayasası toplumsal uzlaşı ile, kemalist ve vesayetçi ruhun asla sızmayacağı şekilde hızla yapılmalı. Türköne’nin dediğinin aksine askerî vesayet de, Ergenekon devleti de bitmedi, strateji değiştirdi, bununla ilgili yapısal reformlar, halkın tam desteğine karşın yapılmış değil, Uludere’de görüldüğü üzere tehlike sürmekte. Askerî Danıştay, Yargıtay, MGK, Sayıştay Kanunu, TSK’nın cunta üreten eğitim sistemi taş gibi yerinde duruyor. TCK, CMK, TMK gibi 12 Eylül ürünü alt hukuk metinleri, hiçbir mazeret kalmadığı halde yürürlükte ve sorun üretmeye devam ediyor. Antidemokratik Siyasi Partiler Kanunu, yüzde 10’luk seçim barajı değişmiş değil. Cemevlerinin sefaleti yürekleri burkuyor. Yine Türköne’nin iddiasının aksine hazırlanış yöntemini doğru bulmamakla birlikte 4+4+4 eğitim modeli değişikliğini destekliyorum, lakin çocuklarımıza hâlâ Andımız’ın belletilmesine neden olan mantığı reddediyorum. AB sürecinden kopuşu, Kıbrıs konusunda Denktaş çizgisine dönüşü, 2015’e Hocalı mitingiyle hazırlığa girişilmesini, bir yandan “bu yola kefenimizi giyerek çıktık” derken, öte yandan Kürtlerin vatandaşlık haklarının iadesinin PKK sorunu ile ilişkilendirilerek, bir koz olarak elde tutulmasını anlamıyorum. Özetle maksimalist ve hayalî taleplerim bunlar.

Paradigma eleştirisi bir yana, bu taleplere halkın henüz hazır olmadığını iddia ediyorsanız, tartışmaya dilerseniz oradan devam ederiz.


mesayan@markaresayan.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums