- 19.02.2019 00:00
Geçen günlerde bir Türk gencinin trafik cezası nedeniyle ABD mahkemesinde görülen davası sosyal medyaya düştü. Batı-Doğu meselesiyle oldukça ilgilendiğim için dikkatimi çekti. “Adil kararlarıyla ünlü” Rhode Island’ın Providence şehrinden (Hulusi Kentmen babacanlığında) Frank Caprio adlı bir hakim aslında onaylaması gereken bir cezayı henüz iki aydır burada bulunan bir yabancı öğrencinin kuralları bilemeyeceğine hükmederek iptal ediyordu. Yalnız ona bir görev de veriyor ve diyordu ki, “Türkiye’ye gittiğinde şöyle diyebilirsin: Amerika’daydım, mahkemeye çağrıldım, sisteme karşı savaştım ve kazandım!”
Bunun nasıl olup da kayda alındığını merak ederken öğrendim ki, Hakim Caprio’nun kardeşi bir TV prodüktörüymüş ve abisinin duruşmalarını kayda alarak yerel bir kanalda yayımlarmış. Caught in Providence isimli bir programmış bu.
Yazarı olduğum (ama epeydir faal olamadığım) Ekşi Sözlük’te Türk gencinin İngilizcesi üzerinden bir tartışma dönüyordu. Oysa ben adalet üzerine daha derinlikli tartışmalar beklerdim.
Batı ile her karşılaştığımız yerde tartıştığımız şey olgunun kendisi değil, Batı karşısındaki nefret/aşk hallerinin işlevselleştiği yan konular oluyor. İngilizce ve hakimin kararı konusunda da insanlar bu ikileme savrulmuşlar, sonra konuyu bırakarak birbirlerinin tavırları üzerinden Batılı/Doğulu şeklinde tasnif oluvermişlerdi. “Çocuğun nasıl İngilizcesi o kadar kötü olur”du ile, “bu seviyenin fevkalade yeterli olduğu”, “yargıcın kararının Türk yargısına ders olması gerektiği”ile “bunun bir şov olduğu” vs.
Batı ile bu nefret/aşk ilişkisini de küçümsüyor değilim. Bu basit bir aşağılık duygusu meselesi değil, ardında beş/altı yüzyıllık acılı bir kaybediş hikayesi var. Derdim birilerinin hatalarını faş edip kendimi ispatlamak da değil. Bunları zamanında çok yaptık ve ben bundan çok sıkıldım. Kendi kültürünü/kimliğini öfkeyle, çoğunluk abartıya kaçarak savunmaya çalışanlar ile kendinden üstün bir medeniyete eklemlenmeye çalışan ve kendi kültürüne yabancılaşan insanlardan oluşan bir toplumuz biz.
Ama yeterince bu pozisyonda kalmadık mı? Yani en azından sıkıldığımız için başka bir şeyler yapamaz mıyız? Sürekli Ertuğrul Özkök kopyaları üretmek veya gerçek tarihle alakası olmayan dizilerle kendimizi avutmak zorunda değiliz.
Dava hakkında bir şey demeyeceğim. Hukukçu değilim ve ABD hukuk sistemini de bilmiyorum. Ama sanırım Adalet bir hakimin öznel tutumundan veya bir propaganda filminden fazla bir şey olmalıdır.
En iyisi ABD ve adaletle ilgili olduğu için (propaganda yönünü de akılda tutarak) “Bülbülü Öldürmek” isimli filmi tavsiye ederek yazıyı bağlayayım.
Yorum Yap