Parçalarını arayan insan (8)- Eller...

  • 26.02.2012 00:00

“Birbirinizi yemeyin, insan eti açlığınızı gidermez” demişim bir tweetimde. Aslında insanların birbirleri ile “fikrî” düzeyde yaptıklarını iddia ettikleri tartışmaların çoğunun bile böyle bir “yamyamlık” güdüsü içerdiğini düşünüyorum. Geçen bir yazımda bahsettiğim gibi, hayvanlar âleminin bir parçasıyız; orada “yaşam zinciri”nden, “doğal seleksiyona” varan bir hayat sistemi var. Yaşam zinciri dediğiniz şey, görünürde her canlının bir alt halkadakinin avcısı, bir üst halkadakinin de yemi olduğunu anlatıyor bize. Bunun “böyle” olduğunu herkes “alçak” gönüllülükle kabul etmiş görünüyor. İster Allah’ın “tercihi”, ister evrimin bir neticesi olduğunu kabul edenlerden olun, “realite” bu, başka alternatif düzen yok. Evren birbirini yok ederek varlığını devam ettiriyor. Çünkü bize “enerji” lazım. Yoksa ölürüz. Ölmemek için başkalarının bedenlerine ihtiyaç var. Gözlemlerimizin sonucu bu, şimdilik.

Doğal seleksiyon ise, 19 ve 20. yüzyılın ırkçılarının en çok sevdiği kavramdı. Güçsüz ve zayıf olan türler, güçlü olanların yemi olurlar ve soyları tükenir. Bu doğanın kurduğu bir “sigorta” sistemidir. Böylelikle soy hep birinci sınıf genlere sahip olur ve neslini uzun süreler devam ettirir. Bu sadece türler arasında değil, türlerin kendi içinde de işleyen bir yasadır. Güçsüz ve dezavantajlı olanlar, başka veya kendi türlerinin daha güçlülerinin yemi olurlar. “Doğa böyle bir sistem kurduğuna, insanlar da doğanın bir parçası olduğuna göre, neden varlığımıza ve doğa yasalarına aykırı davranıp türümüzün (burada kastedilen insan türü değil, ırk kavramıdır artık) yok olmasına neden olalım ki!” diye düşünen bilim aşığı ırkçılar, soykırımlar çağını açmışlardır. Tabii asıl gerekçe ideolojiktir ama, onlar işin bu yönünden epey ilham ve meşruiyet almışlardır. Çünkü bu “bilimsel” açıklamanın, vicdani itirazları gideren bir gücü vardı.

Pre-modern çağda büyük katliamlar olmuyor muydu? Tabii ki oluyordu... Ama bunlar vahşilikleri oranında, daha “tabiiydiler”. Katliamlara sistemli bir ahlak arayışı yoktu en azından. Doğal seleksiyon, “ari ırk” gibi modern kavramlar, katliamların, soykırımlara, yani bilimsel meşruiyeti –ahlakı– sağlanmış, küresel çapta yıkıcı biçimlere dönüşmesine yol açtı. Böylelikle, kullandıkları ölçüsüz, teknolojik şiddet ile, Aydınlanma’nın, Hümanizm’in ürettiği insani değerleri arasında –yani modernler olarak kendi içlerinde– açık çelişkiye düşenler, doğa gözlemleri ile vardıkları sonuçları masaya dizerek, çarpıtarak, yaptıklarının, sadece “doğal” davranmak olduğunu söyleyebildiler.

Gösterişli yalanları kısa sürede ortaya çıktı. Sadece iki dünya savaşında, vahşi ve iflah olmaz diye aşağılanan pre-modern dünya tarihinin toplamından –evet tüm dünya tarihinin toplamından– daha fazla insan öldürülmüştü. Soykırım denen bir yöntem icat edilmiş, türlerin içindeki zayıflar bir yana, bir türün (ırkın) tamamının yok edilmesi denenmişti. Sonuç pek iç açıcı değildi. Zayıf insan ve halk türlerinin “temizlenmesi” ile dünya daha iyi bir yer olacağına, daha çekilmez bir hâl alıyordu doğrusu... Zayıfların sonu da bir türlü gelmiyordu.

Hayvanlar âleminin “sosyalleşmiş ve iki ayağı üzerine dikilmiş bir üyesi” olarak bu yaşam zincirinin en tepesindeki tahta insan oturmuş. Uzaylıları şimdilik ihmal edersek, sanırım buna da kimsenin itirazı yok. Kutsal kitaplar, Yaratılış, her şeyin insan için yaratıldığını, esas olanın insan olduğunu söyler. Dünya gerçekten buna göre düzenlenmiş gibi. İnsan tüm doğanın en çok öldüreni, yani efendisi olmuştur. (Yahu mamutları bile biz yok etmişiz!) Çünkü rekabet diğer hayvanların aleyhinedir. İnsan ister baştan öyle yaratılmış, ister bir evrim neticesinde kopup arayı açmış olsun, akıl ve el yeteneğine sahiptir. Çok zeki ama elleri olmayan bir yaratık –mesela bir kuş veya balık formunda– olsaydık, insan uygarlığı diye bir şey olmayacak, akıllı akıllı, lümpen köpekbalıkları tarafından avlanıyor olacaktık. El’in kadri ve kıymeti hiç bilinmemiştir, bu da bana dert olmuştur. Bayramlarda el öpmenin el’in kendisiyle bir ilgisi yoktur. Hoş Batılılar o kadarını bile yapamadılar ya!

Her Pazar yazısı gibi, bu konuyu da bir yere bağlayacak değilim. Bütün insanlığın yükünü ben çekemem. Kendime de vakit ayırmam gerekiyor. Latife... Lakin bu dünya düzeninin bize vermek istediği bir mesajı olduğunu düşünüyorum doğrusu. Böyle olmak zorunda mı? Tabii ki soykırımlardan bahsetmiyorum. Onlar insanlığın vicdanında çoktan mahkûm olmuşlardır. Ben sadece, “birbirimizi yemek zorunda mıyız” diye soruyorum. Hayatta kalmak için güzelim hayvanları öldürmek “zorunda” oluşumuzun bize verdiği bir mesaj yok mu? Akıl sadece hükümranlık kurmak için mi vardır? Bir zamanlar neyi yanlış yaptık? Belki de bizden istenen, doğaya rağmen, farklı davranmamız ve görünen gerçekliği sorgulayıp, ötesine geçmemizdir. Freud ve Jung bile temelde bu yüzden kanlı bıçaklı oldular, değil mi? (A Dangerous Method/ Tehlikeli İlişki, David Cronenberg filmini tavsiye ederim.)

“Akıl” ile bir açığı kapatmamız gerekiyordur belki de. Doğada görünen önemli bir açığı...


mesayan@markaresayan.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • Hrac Madooglu
    Hrac Madooglu
    25.01.2015 05:40

    Cemil Bey, Ermenistan Cumhurbaskaninin mektubunu dikkatli okumamissiniz. O mektupta Canakkalede Osmanli ordusunda savasan Torosyanin hayatini kaybettigi iddia edilmemis. Torosyanin annesi ve kiz kardesinin tehcirde can verdigini yaziyor sadece. Gozluk numaranizi degistirin. Sislide doktor Agop var, cok iyi bir goz doktorudur, tavsiye ederim.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums