- 14.12.2018 00:00
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün Türk Savunma Sanayii Zirvesi’nde Fırat’ın doğusuna harekatın birkaç gün içinde başlayacağını açıkladığında gündem değişmiş oldu. Açıklama şöyleydi:
“Fırat’ın doğusundaki harekatımıza birkaç gün içinde başlayacağız. Hedefimiz ABD askerleri değil, terör örgütü mensuplarıdır. Fırat’ın doğusunu da asli sahipleri için huzurlu bir yere dönüştürmekte kararlıyız. Teröristleri oradan biz çıkaracağız, iş başa düştü. Ülkemizdeki Suriyelilerin kendi evlerine dönüşleri ancak bu şekilde mümkün kılabiliriz. Biz milletimize ve ülkemize tuzak kurmaya çalışanlarla değil, dostluk gösterenlerle yol yürüyeceğiz.”
Her zaman söyledik; Türkiye öngörülebilir bir ülke. Sağ gösterip sol vurmuyor. Barışı ve diplomatik çözümü önceliyor. Ancak bu yollar yetersiz kaldığında atacağı adımları da atıyor.
Türkiye, Suriye’nin kuzeyindeki terör oluşumlarının engellenmesi için olabilecek her yolu denedi ve tüketti. Ankara ciddi bir sabır ortaya koydu. Bir açıdan da bölgede küresel güçlerin neyi amaçladığını, Türkiye’nin buna karşı neden haklı olduğunun da ortaya çıkmasını bekledi.
Tabii burada ana aktör ABD… Washington’un PKK’nın Suriye kolunu bir müttefik olarak benimsediği, Türkiye’yi de oyalamaya çalıştığı açık biçimde ortaya çıkmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar çeşitli vesilelerle bu konunun Türkiye için bir beka meselesi olduğunu ifade ettiler. Bu arada TSK ve istihbarat teşkilatımız da Fırat’ın doğusu noktasında gerekli olan hazırlıklarını tamamladılar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son açıklaması da bunu teyit ediyor zaten.
Hatırlanırsa, ABD daha önceki süreçte bölgeye 30 yıl kalmak üzere geldiğini ifade etmişti. Ardından Türkiye 15 Temmuz gibi, Suriye ile de doğrudan ilgisi olan bir darbe girişiminden sadece 40 gün sonra Fırat Kalkanı harekatı yapıldı ve DEAŞ bölgedeki en büyük yenilgisini aldı. Fırat Kalkanı Harekatı Türkiye ve bölgenin kaderinde bir kırılma noktası oldu. Ardından da sözde terör devletinin Akdeniz’e açılma noktası olan batı hattındaki Afrin özgürleştirildi. İdlib ise muazzam bir diplomatik başarı olarak tarihe geçti.
Terör örgütünün yıldırma, cinayet ve baskıyla yaptığı demografik değişimin öncesindeki tüm sosyolojik yapı Türkiye’nin elinde mevcut. Terör örgütünün bölgedeki varlıkları da öyle. Ankara, söz konusu harekatlarla hem Suriyeli sığınmacıların ülkelerine güvenli şekilde dönüşünü (ters göç) , hem Suriye’de Astana sürecinin sonuç almasını, hem de kendi meşru güvenlik endişelerini aynı anda gidermeyi amaçlıyor.
Bu konuda Türkiye her açıdan meşru ve güçlü bir noktada duruyor. Şüphesiz ABD’den ters açıklamalar gelebilecektir. Ama ilişkilerde gerçek bir zemine yerleşmek için Türkiye’nin bu adımı Washington için de bir fırsat olacaktır. ABD’nin YPG/PKK konusundaki pozisyonu yıkıcıdır ve o ölçüde sürdürülebilir değildir.
Hasılı, Ankara kendi göbeğini kendisi kesmeye karar verdi.
Yorum Yap