- 13.11.2018 00:00
“Belçikalılarla Fransızlar ve Hollandalılar, yurtseverlik gereği kendilerine düşen görevin aldatmak, yalan söylemek, karaborsacılık yapmak, güven sarsmak ve dolandırmak olduğuna inandırılarak savaşın içine çekildiler: Bu alışkanlık beş yıldan sonra kök saldı.”
Bu sözler Belçika’nın önce Dışişleri Bakanı, 1938’de ise ilk sosyalist Başbakanı olan Paul-Henri Spaak’a ait. Spaak savaş sonrasında NATO ve AET başta olmak üzere tüm önemli süreçlerde etkin rol oynadı. Avrupa Parlamentosu başkanlığı gibi önemli görevler üstlendi.
Yukarıdaki kısa alıntı, sömürgeciliğin, faşizmin ve bunların kaçınılmaz sonucu olarak büyük savaşın halkları nasıl yozlaştırdığının en üst düzeydeki samimi itirafıdır.
Liderler geçen gün 1. Dünya Savaşı’nın bitişinin 100. sene-i devriyesi için Paris’te toplanmışlardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan hem bu törene katılmış, hem de Le Figaro gazetesindeki makalesinde “1. Dünya Savaşı daha bitmedi” diye dünyayı uyarmıştı. Mehmet Barlas ise bunun adeta kanıtı olan olayı dün köşesine taşımıştı. 11 Kasım 1918 günü Almanlar Compeigne Ormanı’ndaki bir vagonda teslim olmuşlardı. Savaş gerçekten bitmemiş olmalıydı ki, Hitler 22 Haziran 1941’de Fransızlara aynı vagonda teslim anlaşmasını imzalatıyor, 1945’te ise SS’ler bu vagonu bir başka sembolik intikamı önlemek için parçalıyorlardı.
Erdoğan makalesinde “Birinci Dünya Savaşı’ndan çıkarılması gereken en önemli ders, kalıcı barışı tesis etmenin ne kadar zor olduğudur” derken işte bu durumun altını çiziyordu. Kalıcı barışı tesis etmenin en önemli gereği ise, Spaak’ın yaptığı türden bir özeleştiriden korkmamaktır. Bugün Avrupa ve ABD’de tehlikeli şekilde ırkçılık, İslam düşmanlığı, antisemitizm gelişiyorsa, büyük savaştan sonra gerçek bir yüzleşmenin yaşanmadığını kabullenmek zorundayız.
Avrupa büyük savaşta öyle bir yıkım ve utanca batmıştı ki, yeniden başlamak için “Kabullenme-Unutma” süreçlerinde ikincisine doğru dengeyi istekli bir şekilde kaçırmıştı. Müstesna tarihçi Tony Judt’a göre de Avrupa aslında Nazi işinde gerçek bir yüzleşmeden geçmemişti. Almanya’da savaştan sonra yapılan araştırmalarda halkın yüzde ellisine yakını Nazileri hâlâ meşru görüyordu mesela.
Eğer böyle olmasaydı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yazısında atıf yaptığı savaş sonrası kurulan yeni düzende bu hatalar yapılır mıydı? Bugün Suriye, Filistin gibi sorunlar bu şekilde mi gelişirdi?
Hatırlamak bu manada çok önemli. Kötü şeylerin yanında iyi şeyleri de hakkını vererek hatırlamak…
“Türkiye’de ve eski Osmanlı topraklarında bulunan şehitlikleri gezdiğinizde Saraybosnalı, Afrikalı, Bağdatlı, İstanbullu ve Filistinli gençlerin yan yana yattıklarına şahit olursunuz. Birinci Dünya Savaşı’nın hatıraları, bu anlamda Türk, Kürt, Arap, Ermeni ve Yahudi toplumlarının evlatlarının çağdaş Türkiye toplumuna bıraktıkları ortak bir mirastır.”
Bu sözler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın makalesinden…
İyisiyle kötüsüyle, bu hikayeler bizim, hepimizindir.
Yorum Yap