DDK Dink raporu ve dokunulmaz devlet

  • 23.02.2012 00:00

Devlet Denetleme Kurulu, 14 Aralık 2010 AİHM mahkûmiyetinden hemen sonra, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün talimatıyla 2011’in ocak ayında çalışmalarına başladı. Cinayet davasının, son nefesini vermek isteyen ölümcül bir hasta gibi can çekiştiği bir dönemdi. Davanın kısıtlılığı artık tüm kamuoyu tarafından görülüyor, tepki çekiyordu. Tüm karartmaya rağmen, deliller, cinayetteki “ihmal ve cinayetin ihmali davranışla işlenmesi” noktasında güvenlik bürokrasisini tümüyle zan altında bırakmıştı. Ama hiçbir şey yapılamıyordu. Öyle bir koruma vardı ki, görece gücü kırılmış eski Genelkurmay başkanlarının tutuklandığı asker bölümüne dahi dokunulmamıştı.

Mahkeme, kamuoyu tepkisinden çekinilmese belki çok daha evvel bitecekti; alacağı yolu almış, alamayacağı yol ise belli olmuştu, ta en baştan...

Bunun bir anlamı olmalıydı...

DDK raporu, tam da MİT krizi sürecine denk geldi. Raporun önemli tesbitleri daha sakin bir siyasi ortamda daha mı faydalı olurdu, ya da bilakis bu süreçte daha fazla mı dikkati çeker, gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkacak. DDK’nın eleştirisinin tercümesi şu: Devlet, kendisini vatandaşın aleyhine sürekli olarak yargıdan kaçırıyor. Üstelik bu dönemsel bir tercih değil, en az yüzyıllık bir devlet yönetme biçiminin önemli ve karanlık bir ayağı...

Konuyu dağıtmamak için biz sadece yüz yıl öncesine gidelim...

Enver ve Talat Paşaların kurduğu Gladyo Ocak 1913’te Bab-ı Ali baskınını yaparak bir darbe yapıyor hükümete. Harbiye Nazırı Nâzım Paşa’nın İttihatçı tetikçi Yakub Cemil tarafından alnından vurulduğu, Enver Paşa’nın Sadrazam Kıbrıslı Mehmed Kamil Paşa’nın kafasına silah dayadığı darbedir bu. İşte bu darbeden kısa bir süre sonra, 13 Şubat 1913 tarihinde “Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat” (Muvakkat Kanun) ile memurların yargılanmasına idari güvence getirilir. Üstelik bu kanun Meclis-i Mebusan’da görüşülmez bile, kaçırılır.

DDK raporu “Bu Kanun kapsamında yürütülen tahkikatlar, kısıtlama olmadığı için uzun süreler almış ve çoğu kere zaman aşımı ile sonuçlandırılmıştır. Böylece, memurları korumak amacıyla yapılan düzenlemeler, pratikteki uygulamasıyla toplumdaki adalet duygusunu zedeleyerek devlete olan güvenin sarsılmasına neden olmuştur” diyor...

Ve devam ediyor Kurul sarsıcı tesbitlerine...

“Muvakkat Kanun, 1913 yılından 1999 yılına kadar 86 yılı aşkın süre uygulanmıştır. Bu uygulama sırasında Devlet’in yönetim biçimi meşrutiyetten cumhuriyete dönüşmüş, Kanun-u Esasi dâhil, beş ayrı Anayasa yapılmış ama bu Kanun hep yürürlükte kalmıştır. Kanunda yer alan koruyucu düzenlemeler, hem 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 24. maddesine konulmuş, hem de Muvakkat Kanunun kapsamı dışında kalan ve özel kanunlarla oluşturulan özel yargılama alanlarına (asker yargılanması, yargı mensuplarının yargılanmaları, YÖK vb.) aynen taşınmıştır. Muvakkat Kanunla getirilen idari güvence sistemi, 1982 Anayasasının 129. maddesinin son fıkrasındaki ‘Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idari merciin iznine bağlıdır’ hükmü ile de anayasal güvenceye kavuşturulmuştur.”

1913 darbesi ile 1980 darbesi arasındaki kan dondurucu zihniyet sürekliliğini görüyor musunuz? Rejimler değişiyor, darbeler oluyor, ama o zihniyet hep orada taş gibi duruyor...

Hâlâ bu kanunlarla yönetildiğimize göre, iki sonuca ulaşmak mümkün. Belki ikisine birden aynı anda ulaşabiliriz doğrusu...

Ya devletin bu halinden memnunuz, ya da bu kanunların hâlâ bizi yönetiyor olmasına bakılırsa, eski devlet hâlâ çok güçlü. İkisini birbirine harmanladığınızda sonucu daha iyi izah eden bir resim çıkıyor karşımıza: Biz, sadece “bizi” hedef almayan, ama esas itibariyle 1913 ruhunu bir miktar koruyan bir devlet istiyoruz. DDK Hrant Dink raporu, hem Dink cinayetinin, hem de devletin geçmişinin bir faili meçhuller hikâyesinden ibaret olmasının en önemli nedenini çok iyi göstermiş aslında, adeta “kral çıplak” diyor.

Peki, bundan sonra ne olacak? Dink davası, –Muvakkat Kanunu’nun 1915 ile ilgili suçların soruşturulmasını da engellediğini düşünürsek– tüm ağır bagajıyla önümüzde ibretlik bir ayna gibi duruyor. Bu suikastçı İttihatçı devlet modeliyle aramızdaki köprüleri tamamen atacak mıyız? Dink’in yerde yatan cansız bedeninin Türkiye’ye vaat ettiği milada sahip çıkacak mıyız, yoksa küçük tadilatlarla yola devam mı edeceğiz?

O yolda nice Uludere faciaları ve nice MİT krizlerinin olacağını bile bile...


mesayan@markaresayan.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums