- 22.02.2012 00:00
Aralık 2010 tarihli Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Hrant Dink cinayeti nedeniyle ailenin açtığı davada Türkiye’ye mahkum etmesinden sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün direktifiyle çalışmaya başlayan Devlet Denetleme Kurulu (DDK) raporunu tamamladı
Aralık 2010 tarihli Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Hrant Dink cinayeti nedeniyle ailenin açtığı davada Türkiye’ye mahkum etmesinden sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün direktifiyle çalışmaya başlayan Devlet Denetleme Kurulu (DDK) raporunu tamamladı. 649 sayfalık raporun tamamı kamuoyu ile paylaşılmadı, ancak 34 sayfalık “Sonuç” bölümünden, Dink cinayeti hazırlıklarından Trabzon Emniyeti, Trabzon Jandarması ve İstanbul Emniyeti’nin haberdar olduğu, gerek tek tek, gerek koordinasyon halinde cinayeti önlemedikleri ve Dink’i korumadıklarını net biçimde tesbit ettiklerini anlıyoruz. Bu hususlar basında yer aldı. Ancak DDK, Türkiye devletinin “memurlarını koruma ve kollama” düzeneğini cüretkar biçimde deşifre etmiş ve adeta “Yeniden yaratın bu ülkeyi” demeye getirmiş.
DDK, “aslında her şey Ocak 1913’te, Bab- Ali baskını ile başladı” diyor. Devleti yarı gizli bir suç örgütü olarak dizayn etmenin ilk adımını İttihat ve Terakki Cemiyeti 13 Şubat 1913 tarihinde Mukavvat Kanunu’nu Meclis’ten gizli geçirmesiyle attı.
Suç işleme yetkisi korundu
Memurların suç tanımı hem çok muğlak tutuldu, hem de soruşturulmaları mümkün olsa bile zaman tahdidi konmayarak zamanaşımına uğratılması sağlandı. Zaten memurların yargılanması adli değil, idari mahkemelerin emrine verilmişti. Böylelikle 88 yıl hükmünü sürecek bir dokunulmazlık kalkanı oluştu, devlet bu kalkanını çok sevdi. Öyle ki, devlet adına kurşun atan da yiyen de kahraman olabilsindi. Öyle de oldu. Bu adli güvencenin ardına sığınan devlet, nice nice Yeşiller, Çatlılar yaratacaktı. DDK ancak 1999 yılında kaldırılan İttihat ve Terakki’nin Mukavvat Kanunu’nun 4483 sayılı Memurların Yargılanması Hakkındaki Kanun’a dönüştüğünü, bunun nispeten ileri bir adım olduğunu anlatıyorlar raporda, ama diyor, bu kanunların tüm eksikliklerine rağmen uygulanabilmesinin bile önünde daha büyük bir engel var. Mukavvat Kanunu’ndan bile beter olan Anayasa’nın 129. Maddesi...DDK raporu şöyle yorumluyor bu maddeyi: “Anayasanın 129. maddesinde, görev sebebiyle işlenen suç, görev sırasında işlenen suç ve kişisel suç gibi kavramlardan hiç birisi kullanılmamış; ‘Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idari merciin iznine bağlıdır’ hükmü getirilerek, “Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlar” ibaresi ile yetinilmiştir. Bu yaklaşım anayasal düzeyde kamu görevlilerinin işledikleri her türlü suç nedeniyle genel hükümler uygulanmaya başlanmadan önce yetkili merciin izin vermesini öngören kanuni düzenlemelerin dayanağını oluşturmaktadır.”
İşin özeti, Hrant Dink cinayeti davasının aydınlatılamamasındaki en önemli engellerden biri de devletin suç işleme yetkisini kıskançlıkla koruması ve bunu Anayasal bir güvence vermesidir. Bundan daha açık bir tanım olabilir mi?
Yorum Yap