- 30.10.2018 00:00
Cumhuriyetimizin 95. kuruluş yılını böyle muhteşem bir eserle, yani İstanbul Havalimanı açılışı ile kutlamak Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve aziz milletimizi onurlandırmak adına en üst düzeyde bir incelik ve mesaj olmuştur. Bu mesaj şüphesiz bu topraklar üzerinde emperyal hevesleri olanlara verilmiş de bir cevaptır. Geçmişte de bu ülkeye hizmet etmiş, eserler kazandırmış, egemenliğini korumuş her lider, her siyasi kesime de hiçbir ayırım gözetmeden minnettarız. Doğru tavrın bu olduğunu düşünüyorum.
Mondros Mütarekesi ve Sevr’e maruz kalmış bir ülkenin o en zor şartlarda adeta küllerinden doğmasına vesile olan, buna önderlik eden Mustafa Kemal Atatürk bir ayrılık değil, birleşme noktası olmalıdır. Bugün de dünyanın ibretle izlediği, rekor sürede ve tüm engellemelere rağmen hizmete açılan İstanbul Havalimanı gibi eselerlerle gurur duymalıyız.
Ancak burada “fail”e duyulan sempati veya antipati öne çıkmakta, eserin ülke için anlamını geri plana itmektedir. Milli ve dini bayramlarımız da buna benzer nahoş tartışmalara, yaklaşımlara neden olmaktadır. Ben açıkçası toplum düzeyinde bu işin göründüğü kadar şiddetli veya yaygın olduğunu düşünmüyorum. Temsil alanlarında bulunan veya sosyal medyada etkinliği olan kişi ve kesimler sanki milyonları temsil edermiş gibi davranabilmekte ve gündem yaratabilmektedir.
Ancak, bir meselemiz olduğunu da kabul etmeliyiz. Algı çalışmalarının toplum üzerindeki etkisi de küçümsenmemelidir. Demokrasimizi korumak adına da bu şart gözüküyor.
Bu algı çalışmalarına veya hastalıklı kişilerin görüşlerine asla teslim olmamalıyız. Bunun için de bize ilkelerimiz yardımcı olacaktır. Bu toplumda hiçbir toplumsal kesim diğer bir kesime tehdit oluşturmamaktadır. Darbeler gayrimeşru, seçilmiş hükümetler meşrudur. Siyasal iktidarı millet sandıkta değiştirir veya yeniden görevlendirir. Şiddet içeren tüm sahte çözüm önerileri her kesim tarafından yüzüstü bırakılmalı, yalnızlaştırılmalıdır. Bu ilkeleri benimseyen her görüş, kimlere ne kadar ters gelirse gelsin, özgürce kendini ifade edebilir veya örgütlenebilir. Bunun da güvencesi demokratik yönetim ve hukuk sistemimizdir. Buradaki eksikleri de hep birlikte, yapıcı bir süreçte tespit etmeli ve tamamlamalıyız.
Tabii CHP’nin ana muhalefet partisi olarak bu ilkelerde ciddi manada aksaması, negatif siyaset üretmesi, HDP’nin de örgüt etkisi altında marjinalleşmesi en büyük sıkıntımız. İktidarın eksikleri, hataları olmadığını da iddia etmiyorum. Ama adil olmak adına, son 16 yılın tüm yükünü AK Parti’nin yüklendiğini –MHP’nin rolüyle birlikte- teslim etmemiz gerekiyor.
İktidar üzerine düşeni yapsın. Ancak ana muhalefetin boş bıraktığı, bizzat dinamitlediği yapıcı, pozitif, yerli ve milli muhalefet rolünü kim üstlenecek? Seküler depresyonu kim iyileştirecek?
Umarım yerel seçimler sonuçlarıyla bu noktada bir fırsat penceresi açar.
Yorum Yap