Ekonomik zenginliğin bağımsızlık için çok önemli bir unsur olduğunu kendi sıkıntılı tarihimizden de biliriz. Nitekim, son kur saldırısıyla ekonomik araçların birer silah aygıtı olarak kullanılabildiğini, vesayet oluşturma gayretinin en önemli kaldıraçlarından birisi olduğunu bir kez daha gördük.
Ama son günlerde başka bir şey daha gördük. Petro dolar zengini Suudi Arabistan, ABD Başkanı Trump’ın “koruma tarifesi”ne yapmak istediği zam konusunda onur kırıcı tehditlere maruz kaldı. Üstelik Suud yönetimi, yönetim şemasını köklü bir şekilde değiştiren bir saray darbesini kabul etmiş, yüzlerce milyar dolarlık silah vd. alımı anlaşması imzalamış, paraları da ödemişti. Buna rağmen, ABD burada durmadı ve Suud’un üzerine gitmeye devam etti ve gidecektir de.
Demek ki, kasanızda trilyonlarca dolarınız, yeraltında çıkarılmayı bekleyen trilyon dolarlık petrolünüz ve ABD piyasalarında dolaşan milyarlarca dolarlık tahvil/bononuz olması bir ülkenin bağımsızlığı için de yeterli olamayabiliyormuş.
Burada şüphesiz petrole dayalı zenginliğin güçlü bir ekonomi standartlarını karşılayıp karşılamadığı önemli bir sorudur. Ama ne olursa olsun, enerji ihtiyacının büyük kısmını ithal eden Türkiye’nin gösterdiği duruşu Suud’un gösterememesi de önemli bir şeyi ifade eder: “Siyasi irade, sert ve yumuşak gücün” önemini…
Türkiye özellikle PKK, YPG ve FETÖ konusunda ABD politikalarına boyun eğmiyor. Suud gibi trilyonlarca dolar parası yok ama bu mücadeleyi bir ulus devlet, bir demokrasi olması avantajı, siyasi irade ve askeri gücü ile birleştirerek, bu arada ekonomik saldırıları da göğüsleyerek yapıyor.
Trump bir dönemin kapandığını ifade ediyor. ABD’yi bir şirket mantığıyla yönetiyor. “Buralara şu kadar para harcıyorum; bu harcamanın karşılığını alamıyorum. O zaman zam istiyorum” diyor. Bunu sadece Suud’a değil, NATO üzerinden AB’ye, dünyanın geri kalanına da söylüyor.
Trump hadisenin değişmeyen özünü afişe ediyor. “Hadi dürüst olalım” diyor. “Biz iyilik meleği değiliz. Hedeflediğimiz ücreti, ya sömürerek, ya da doğrudan ödemeyle bize vermelisiniz.” ABD zaten buralara meccanen koruma vermeye gitmemişti. Kralları, diktatörleri de onları çok sevdiği için değil, bu ülkelerdeki kaynaklara el koymak üzere koruyordu. Ama Trump’ın kurnazca sezdiği şey, Soğuk Savaş rekabetinin koruma ücreti üzerinde baskı oluşturmuş olmasıydı. Artık SSCB olmadığına göre, koruma ücreti tarifesini hoyratça artırmanın önünde hiçbir engel yoktu. Türkiye’nin petro dolarları olmayabilir; ancak demokratik ulus devlet ve özellikle savunma sanayiindeki yerlileşme, kısacası kendi göbeğini kesme ve kendini koruma kapasitesi, onun bu dönemdeki en büyük avantajı olmaktadır.
Bakalım kılıç dansı kimleri biçecek?
Yorum Yap