- 16.02.2012 00:00
MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması ile gündeme öyle bir bomba düştü ki, “neler oluyor” diye debelenirken dokuz günü jet hızında geçirdik. Tabii bu arada bu tartışmalardan ayrı düşünülemeyecek pek çok gelişme de ellerimizden kaydı gitti. Bunlardan en önemlisi AİHM’in Tuncay Özkan kararıydı. Birazdan oraya geleceğim...
İçine düştüğümüz kaosun bir sistem sorunu olduğu ve şanzımanın dağıldığı doğru, kanunları tüm ideolojik gözlüklerden arınarak değerlendirmenin ne kadar güçleştiği de... İdeolojik ve kategorik pozisyonlarda atışmalar neredeyse uzaylıları bile içine alacak genişlikte devam ediyor. Bu arada MİT ve casusluk faaliyetleri ile ilgili alanın ne kadar “gri” olduğu ortaya çıktı. Batı’da da durumun farklı olmadığı, ABD’de istihbarat alanının “gri” bölgede kaldığını Yasemin Çongar yazmaya başladı dün. Çok sağlam bir kayaya çarptığımız hakikaten gerçek.
CMK 250 ve 251. Maddeleri iki başlıkta incelemek mümkün. Ağır Ceza Mahkemeleri’nin kuruluşunu düzenleyen, suç tanımı ve bu suçları işleyenlerin yargı dokunulmazlıklarını kaldıran ayrı halleriyle...
CMK 250. Madde’nin 3. fıkrası “adalet önünde eşitlik sağlayıcı” olması açısından evrensel standarttadır. Bence düzenlemenin en önemli esası ve değerli özü budur. Nedir o?
CMK 250-3: “Birinci fıkrada belirtilen suçları işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu Kanunla görevlendirilmiş ağır ceza mahkemelerinde yargılanır.”
Asıl sorun 251. Madde’nin 1. fıkrasında geçen “Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır” tanımı. Mesela bu MİT Yasası 26. Madde ile çelişiyor ve son krizde savcıların dayandığı yetki ise bu cümleye yaslanıyor. Oysa savcılar özel hüküm kuran 26. Madde’yi esas almalıydılar. Olmayınca kriz çıktı ve kaosun içine yuvarlandık.
Kaldı ki, son kriz ihmal edilirse, yargı konusunda asıl şikâyetlere neden olan kanun, tamamen antidemokratik olan Terörle Mücadele Yasası... Bu yasa ideolojik ağırlık merkezinin nasıl oluştuğuna bağlı olarak toplumun her kesimine yönelebiliyor ve evinden Tolstoy’un Savaş ve Barış’ı çıkan çocukları bile yıllarca hapiste tutabiliyor. İşte Ragıp Zarakolu ve Büşra Ersanlı hapiste 100 günü çoktan doldurdular.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a nedeni ne olursa olsun ciddi bir haksızlık yapıldı. Sorun MİT’in suçlarını ortaya çıkarmaksa, işe Hakan Fidan’dan başlamanın bir mantığı da vicdani açıklaması da yok. Kimse MİT’i ve geçmişini tartışmıyor. Savcıların Mehmet Ali Birand’a dedikleri doğruysa ve “sınır boylarında cirit atan MİT’çiler” mütemadiyen suç işliyorsa da gider onları tek tek yakalarsın, engel yok. Başbakan’ın danışmanı Yalçın Akdoğan dünkü Yeni Şafak yazısında CMK 250 ve 251’i hedef haline getirmenin yanlış olduğunu söylerken, Ergenekon davalarının arkasında olduklarının, devletin, MİT dâhil tüm kurumlarıyla arınması gerektiğinin ve AK Parti’nin buna karşı olmadığının altını çizdi. Bu tesbit önemli.
MİK Kanunu ile hükümet ise yanlışı büyütüyor. Savcının görevden alınması ve HSYK’nın devreye girmesi kanımca yeterliydi. Hata “usulsüzlük” üzerinden tamir edilebilir, hükümet daha soğukkanlı davranabilirdi. Şimdi akıllar savcıların “MİT’le ilgili elimizde ciddi deliller var” sözlerinde takılı kalacak.
Gelelim gündemde hakkını bulamayan bir diğer gelişme, AİHM’in Tuncay Özkan ara kararına...
Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu bulunan Tuncay Özkan, Şubat 2009’da “gözaltı ve tutukluluk sürelerinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) aykırı uygulamalara maruz kaldığı” iddiasıyla AİHM’e başvuruda bulunmuştu...
Ergenekon davası sanığı Tuncay Özkan’ın başvurusunu kabul eden AİHM, özgürlük, güvenlik ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetini reddetti. Mahkeme Ergenekon’u “hükümeti şiddet yoluyla devirmek isteyen bir terör örgütü” olarak tanımladı. Tutuklama kararlarının “somut kanıtlara” ve “meşru sebeplere” dayandığına hükmetti. Mahkeme “uzun tutukluluk” şikâyetini ise inceleyeceğini açıkladı. Ara kararda Ergenekon davasında Türk mahkemelerinin hızlı, bağımsız ve adil bir yargılama yürüttüğüne vurgu yapıldı. Özkan’ın meşru sebeplerle tutuklandığının altı çizildi. Ortaya konan delillerin, Ergenekon Terör Örgütü’nün varlığına dair “güçlü şüpheler” oluşturduğunu belirten Mahkeme, Özkan’ın tutuksuz yargılanma talebini ise “organize suçlarla mücadele eden güvenlik güçlerinin işini zorlaştıracağı” gerekçesiyle kabul edilir bulmadı.
Bu şüphesiz Tuncay Özkan özelinde bir karar, başka sanıkların durumları farklı olabilir. Ama genel bir hüküm kurarak Ergenekon örgütünü, suç tanımını ve Ergenekon mahkemelerinin hukuksallığının altını çiziyor. Hadi bizde bir kutuplaşmadır, bir savaştır, bir ahlaksızlıktır gidiyor, işte AİHM açıkça “Ergenekon var” diyor. Bu Ergenekon, Balyoz gibi davaları hedef haline getiren lobiye ağır bir darbe.
Gündemin altında ezilmesi ise yazık oldu.
mesayan@markaresayan.com
Yorum Yap