Barış çok yakın olabilir

  • 5.01.2012 00:00

 Kürt açılımı Mahmur gelişlerinde büyük bir darbe almıştı. Bu konuda dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay hedefe kondu. Süreci iyi idare edemediği söylendi. Oysa Beşir Atalay yanlış zamanda bu iş için en doğru isim olarak göreve getirilmişti. “Yanlış zaman” derken, Mahmur dönüşlerini bir tahrik unsuru, diğer yanda da bunu propaganda fırsatı olarak gören algıyı ima ediyorum. Çünkü aslında şerhli bir genelleme yaparak denebilir ki, Kürt açılımı ve barışa hazırlıksız yakalanmıştık. Barış hem verdiği acının artık taşınamazlığı, hem Türkiye’nin önünü tıkayan en büyük sorun olması hasebiyle isteniyordu ama, psikolojik ve ahlaki olarak ona henüz hazır değildik. Yani barışı, pragmatik bir akıl ve henüz sağlam temellere oturmamış çiğ bir duyguyla arzu etmek, süreçte tökezlemenin de garantisi oldu.

Hükümet, sızan MİT-PKK görüşmelerinde olduğu üzere ciddi bir risk almıştı. Muhalefetin “vatan hainliği” suçlamaları altında bu riski Başbakan Erdoğan üstlendi ve hem referandumda, hem de 12 Haziran seçimlerinde halktan tam destek aldı. Bir ezber daha bozuldu. Ama tepede gizli yürüyen müzakere süreci ile görünür alandaki siyaset uyumlu ilerlemedi. Savaşın ahlaksızlığından, barışın ahlakına geçmek için henüz erkendi sanki.

PKK, tepede devletle bir yandan son detayları müzakere ederken, bir yandan da yerelde KCK üzerinden devrimci halk savaşına hazırlanıyordu. Açılım sürecinde BDP’nin PKK’yi absorbe etmesi gerekirken, PKK yerelde ve BDP üzerinde ciddi bir baskı kurdu. Osman Baydemir gibi sağduyulu, şiddete karşı çıkan ve inisiyatif kullanan isimler örgüt tarafından tasfiye edildi. (Bu arada devlet de Baydemir gibileri cezalandırarak, KCK soruşturmasını eline yüzüne bulaştırarak ona yardımcı oldu.) Böylelikle, güven konusunda sicili zaten çok kötü olan Türkiye devletine karşı ikili bir yapıyı dinamik tutmaya çalıştı kendince. Savaşa ve barışa aynı anda hazır olma gayretkeşliği, siyasete izin vermeyecek, silah hep son sözü söyleyen olacaktı. Diğer saik ise, yeni yapılanmada PKK’nın CEO’larının kazancının ne olacağıydı. Demokratik Özerklik Bildirisi’nde nasıl bir bölge tasavvur ettiklerini görmüştük; köhne bir faşizm. Açılım ve Ortadoğu’daki gelişmeler, PKK’nin yönetici kadrosunun taleplerini maksimalize etmişti. PKK kendisini dev aynasında görüyordu.

Devlet ise, Kürt halkına zaten borçlu olunan ve ciddi bir özürle iade edilmesi gereken haklarını PKK ile müzakere masasına koydu. Haklar, PKK sorunu tamamen tükenene kadar harcanacak yolluk gibi görüldü. Zihinlerde, PKK’nin silah bırakması, Kürtlerin haklarına sahip olmasından daha öncelikliydi çünkü. Oysa, PKK’yi Kürt sorunundan bağımsız düşünemesek bile, Kürt sorunu PKK sorunundan başka veya başkalaşmış bir şeydir. Kürt sorunu, Türkiye’nin demokrasi sorunudur, Anayasa sorunudur, alt hukuk metinleri sorunudur ve her şeyden evvel derin devletinden boşanma sorunudur.

“Kürtlerin varlığı bin seneden beri bir gerçektir. İnkâr edemezsiniz. İnkâr ederseniz 1980 öncesine dönüş yaparsınız. Kürtleri tanıyacaksanız haklarını da tanıyacaksınız. Anayasal haklarını vereceğiz, tanıyacağız, diline saygı duyacağız. Bunları vermekle terörle eş anlamlı sonuç çıkarmayacağız. Irkçılığı reddediyoruz. Ben Kürt’üm diyen bir insanın eğitim, kültür, dil hakkı ne varsa vereceğiz. Bu ulufe, bahşiş değil.”

Bu sözler Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’ın Meclis’te yaptığı tarihî konuşmadan. Çok doğru bir perspektifi ifade ediyor. Ancak bu vaat edilenlerin açılım sürecinde zaten yapılması gerekirdi. Ya da yapılmaması için hangi engel vardı diye soralım ve cevabını yazının girişinde verdiğimizi hatırlatalım.

Hâsılı, AK Parti Uludere ile ciddi bir duvara tosladı. Görülmüş olmalı ki, sivil öldüren PKK ile savaşma meşruiyeti o kadar da güvenilir bir payanda değilmiş. PKK nasıl kendisini Türkiye’yi yenecek ve Diyarbakır’dan bir Tahrir çıkaracak denli dev aynasında görmüşse, devlet de PKK’yi sadece güvenlik konseptiyle söndürebileceği zannına kapıldı. Uludere’nin bir tuzak veya ağır bir ihmal olması sonucu değiştirmiyor. Bu kaza ve tuzaklar bu savaşta her zaman ihtimal dâhilinde; bu ise Kürtlerde duygusal kopuşu hızlandırmakta.

Başbakan’da tuzağa düşmüş olmanın öfkesi seziliyor. Uludere’yi sadeleştirmeye ve asıl soruna dikkati çekmeye çalışan Taraf’a yüklenmek yerine, sorumlu bir siyasetçi olarak 2009’dan itibaren yapılan hataları ve yapılmayan doğruları analiz ederek bir an evvel harekete geçse, ülkenin çıkarına olacak.

PKK Irak ve Suriye başta olmak üzere, Ortadoğu ve dünya konjonktüründe artık “ekonomik ömrünün dolduğunu” gidecek fazlaca bir yolu kalmadığını görüyor. Devlet için de aynı nedenlerle benzer sıkışma söz konusu. Mahmur’a kadar barışta, Silvan’dan sonra ise savaşta yapılan hataların bakiyesi bizi çözüme daha hazır hale getirmiş olabilir, umuyorum. Mahmur nasıl barış sürecinin çökmesinde bir milat olmuşsa, Uludere de çözümün miladı olabilir.

Açıkçası, Uludere için ne kadar üzgün olsam da, barışın bize şaşırtıcı biçimde yakın olduğunu düşünüyorum.


mesayan@markaresayan.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums