- 26.10.2017 00:00
Türkiye 16 Nisan’da tarihi bir hükümet sistemi değişikliği gerçekleştirdi. Buna göre, yasama, yürütme ve yargı arasındaki muğlaklık giderildi. Demokrasinin temel kuralı olan kuvvetler ayrılığı prensibi net biçimde güçlendirildi. Yetki ve alan karmaşası giderilerek, sorumluluk çerçevesi belirlendi.
Artık Cumhurbaşkanlığı milletimiz tarafından yüzde 50+1 oy gibi yüksek meşruiyetle seçilecek. İki dönemle sınırlı bu yetki, Meclis, Yargı tarafından kontrol edilecek. Koalisyon, ara dönem, zayıf temsiliyet gibi riskler artık olmayacak.
Öte yandan, üçüncü kuvvet olan yargı sisteminde de demokrasiyi güçlendirecek, bürokratik oligarşiyi önleyecek önemli demokratik değişiklikler yapıldı. Artık yüksek yargıyı, halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı ve Meclis belirleyecek. Burada getirilen oranlar, Meclis’te en az iki, normal olarak üç partinin uzlaşmasını gerektiriyor.
Bu sistemi bildiğiniz gibi 2019 seçimlerinde ilk kez uygulayacağız. Bu tarihe kadar da yeni sistem için gerekli teknik ve yapısal uyum yasalarının tamamlanması lazım. Millet iradesini sistemin kalbine yerleştiren bu değişikliğe uygun şekilde hazırlanmak gerekiyor.
Cumhurbaşkanı ve Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan, salı günü grup toplantısında uyum yasalarının bazı sözcüklerin değişmesinden ibaret olmayacağını, bunun demokratikleşme için büyük bir fırsat olduğunu söylemesi önemliydi. Yani yeni bir demokratikleşme hamlesine başlıyoruz. Hantal, obez ve vesayete yatkın bir devlet yapısından, milletin taleplerinin merkezde olduğu, enerjik, özgürlükçü, şeffaf ve verimli bir sistem için ikinci hamle süreci başlıyor.
Peki yasama ve yürütme bu değişiklikten etkileniyor da, yerel yönetimler bundan münezzeh mi olacak? Seçmenin kendisine beş yılda bir görüşünün sorulmasından rahatsız olduğu ortada. Başka denetim ve katılım mekanizmalarının oluşması, seçmenin her an iradesinin etkili olduğunu görmesi lazım.
Bu manada, son belediye başkanlıkları değişimlerinin sadece 2019 seçimlerini kazanmak için yapıldığı görüşü oldukça sorunlu. Biz bundan daha fazla bir şey yaşıyoruz. Seçimle gelenin seçimle gideceği kuralı çok değerli bir argümandır. Bu kuralın zarar gördüğü ise doğru değildir. Halkın taleplerinin hepimizin kaderini oluşturduğu bir reform sürecinde, yerel yönetimlerin bundan muaf olması beklenemez. Aksine bu türden demokratik tasarruflar seçim ve demokrasi mantığını güçlendirir, siyaset dışı yöntemlere yüz verilmemesini sağlar.
Görevlerinden olgunluk göstererek ayrılan başkanları haksız suçlamalara maruz bırakmamak için de, bu tasarrufların demokratik bir dönüşümün, değişimin gereği olarak yapıldığını anlamak önemlidir. Bu başkanlarımız ileride muhtemelen başka görevlerle ülkelerine hizmet etmeye devam edecektir.
Türkiye 16 Nisan’da değişmiştir. 15 Temmuz ve 16 Nisan’dan sonra çok farklı bir geleceğe yelken açtığımızı idrak eden ilk parti, doğal olarak AK Parti olmuştur. Bu da 2019’un sonuçları hakkında bize pozitif işaretleri şimdiden vermektedir.
Yorum Yap