- 12.09.2017 00:00
Geçen gün Danimarka, Birleşmiş Milletler’e taahhüt ettiği yıllık mülteci alımı kotasını bu sene karşılayamayacağını duyurdu. O sayı ne diye sorarsanız, sıkı durun, 500 kişi… Uyum Bakanı Stoejberg “Bu sene kota için yeterli yerimiz olduğunu düşünmüyorum, zaten 2012’den beri 56 bin kişi aldık” diyordu. Kendisini ilk destekleyen mülteci karşıtı “Danimarkalılar Partisi” oldu.
Diğer yandan, aynı gün başka bir haber ise şöyleydi: Suriyeli mülteciler, Arakan’dan kaçmak zorunda kalan kaderdaşları için yardım kampanyası düzenliyor, yani para topluyorlardı.
Danimarka sadece bir örnek. Suriye içsavaşının tüm yükünü Türkiye, Ürdün ve Lübnan üstlenmiş durumda. Türkiye üç milyonun epey üstünde talihsiz insanı, dini, ırkı, mezhebine bakmadan konuk ediyor. Bu Tanrı misafilerine harcanan para ise özel girişimler ve STK’larla birlikte hesaplandığında 30 milyar dolar sınırında. Türkiye, GSMH ile oranlandığında dünyanın en çok dış yardım yapan birinci ülkesi. Hiçbir oranlamaya gitmezseniz de ABD’den sonra ikinci…
AB’den ise söz verilmiş ve hepsi mültecilere harcanacak mali yardım gelmiş değil. AB ve özellikle Almanya bu yardımı siyasi hesaplarla Türkiye’ye karşı koz olarak kullanıyor. Oysa, AB ile yapılan mülteci anlaşmasının bir gereği olarak bu bir yükümlülük. Türkiye hâlâ bu yükümlülüğün mülteci değişimi konusundaki kısmına uymaya devam ediyor. Doğru yapıyor, çünkü bu iki ayrı meselenin birbirine karıştırılmaması gerekiyor.
Arakan trajedisi konusunda da bu talihsiz insanlara güçlü bir şekilde sahip çıkan tek ülke Türkiye oldu. Sayın Emine Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu yardımları bizzat bölgeye giderek teslim etti. Bunların ardından ancak bir gündem oluşabildi ve BM gibi kurumlarda sorun bir nebze makes buldu. Bir nebze diyorum, çünkü AB Dışişleri Bakanları Zirvesi sonrası Yüksek Temsilci Federica Mogherini, AB'nin şu anki gündeminde Myanmar'ın Arakanlı Müslümanlara yönelik saldırılarının olmadığını söylüyordu.
Demokrasi, özgürlük ve medeniyet şampiyonluğunu kimseye bırakmayan Batılı dostlarımızın hali bu. Suriyeli mültecilerin Arakan’lı mültecilere gösterdiği hassasiyetin zerresini bile göremiyorsunuz. Varsa yoksa, reel politik, menfaatler, bezdirici, boş bir politik doğruculuk. Ancak AB, Almanya başta olmak üzere neredeyse tüm mesaisini Türkiye’ye çifte standart üretmekle geçiriyor.
Bu arada, Türkiye bölgesinde çoklu ama birbiriyle bağlantılı terör örgütleri ile mücadele halinde. Müttefiklerin bu örgütleri meşrulaştırma çabaları ise sabırları zorluyor. Ancak, her şeye rağmen soğukkanlı olmak ve bu süreci hem ilkelerden, hem de ülke menfaatlerinden taviz vermeden yönetmek gerekiyor. Yapılan da bu…
Bahtsız sivillere sahip çıkarken, güç oyunlarında kimin ne niyetle kiminle çalıştığını iyi süzmek, arkaplanı doğru okumak, bu iyiniyetli çabaları korumak gerekiyor. Arakan’da Myanmar Hükümeti’nin sorumluluğu esas iken, arkaplanda nasıl bir oyunun kurgulandığı çok ciddi bir mesele.
Maalesef, doğru işleri başkalarının yapmasını beklemek beyhude. Dünyadaki mazlumları hiçbir fark ve kâr gözetmeden sahiplenecek, bu arada hazırlanan tuzakları boşa çıkarabilecek ülke Türkiye’dir. Türkiye böyle bir reel politik hattı oluşturduğunda, bu hatta katılacak başka ülkeler de cesaret bulacaktır.
Aslında korkulan da esasen bunun olmasıdır.
Yorum Yap