- 7.02.2017 00:00
3 Temmuz Pazartesi günü, Almanya Federal Başbakanlık binası önünde “Siyasi Güzellik Kuruluşu” adına Philipp Ruch adındaki bir sözde sanatçının performansı vardı. Bu performans son model bir arabanın önünde açılan bir pankartta “Bu arabayı kazanmak istiyor musun? O zaman diktatörlüğü öldür!” yazısısıyla yapılmıştı. Pankartın üzerinde Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın yanı sıra, Rusya Devlet Başkanı Putin ve Suudi Arabistan Kralı Selman’ın fotoğrafları vardı.
Hatırlarsanız daha önce de İsviçre’de PKK’nın yaptığı bir mitingde yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şakağına dayanmış bir silah ve “Erdoğan’ı öldür” yazısı olan bir pankart asılmıştı.
İlk olayda olduğu gibi, bu sonuncusu da Türkiye tarafından sert bir notayla protesto edildi.
Hiçbir sanat veya özgürlük anlayışı, insanların öldürülmesi çağrısını temize çıkaramaz. Kaldı ki yapılanlar o kadar açık ki, herhangi bir yoruma da gerek bırakmıyor. Hele hele AK Partili siyasetçilerin birbiri ardına PKK’nın suikastlarına kurban gittiği, bu suikastların Almanya’da yayın yapan PKK gazetesince övüldüğü bir ortamda.
Alman devleti bu durumun vahametinin ne kadar farkında veya olup bitenlerden ne kadar rahatsız bilinmez. Alman Dışişleri Bakanı sıkça “15 Temmuz’u telin etmekte geç kaldık, hatalıyız” veya “PKK’nın Almanya’da serbestçe faaliyet yürütmesi doğru değil” açıklamaları yapsa da, hiçbir ülke böylesi bir pervasızlık karşısında tepkisiz kalamaz. Almanya’nın Türkiye ile ilişkilerinde hızlı bir toparlanmaya ihtiyacı var.
***
Aslında sözün bittiği noktadayız. Ama söz bitmemeli. Almanya gibi köklü bir devletin bu kadar reaksiyoner, hırçın bir pozisyonda Türkiye ile ipleri koparma noktasına gelmesi siyasi zayıflığın bir işareti olsa gerek. Son beş altı yıldır Türkiye’de olası siyasi dizayna o kadar yatırım yapıldı ki sanırım artık zemberek boşaldı ve geri sarılamıyor. Avrupa kamuoyunun Türkiye algısını negatife çevirmek adına büyük harcamalar ve çaba sarf edildi. Bu çabanın sonucu Türkiye ve Erdoğan Avrupa’nın bir iç aktörü haline geldi. Dolayısıyla seçimlerde de popülizm Türkiye üzerinden tavan yaptı.
Avrupa’da yükselen ırkçı hareketler karşısında merkez siyasetin sağduyu üretmek yerine bu ötekileştirici söylemleri kullandığı görülüyor. Bir de Türkiye kendi özgün politikalarında ısrar edince, bu iki etken sonucu gelinen yer “suikast çağırmak” oluyor; hazin.
15 Temmuz darbesinin başarısız olması karşısında koskoca devletlerin yaşadığı düşkırıklığı, gelinen noktanın vahametini ortaya koyuyor. PKK, FETÖ ve DHKP-C gibi örgütler el üstünde tutuluyor.
Ama bu ülkelerin unuttuğu karşılarında meşru, köklü ve güçlü bir devlet olduğudur.
Ama daha da önemlisi, terör örgütlerinin veya kirli yöntemlerin önünde sonunda onları kullananlara yöneleceğidir. Almanya ve böyle davranan tüm ülkeler, tuzu kokutuyorlar. Böylelikle kendi demokrasilerine, saygınlıklarına ve işbirliği olanaklarına zarar veriyorlar.
Rasyonalitenin kaybı, Avrupa’nın en değerli özelliğini yitirmesi demek. Türkiye aştığı her sıkıntıdan sonra daha da güçleniyor ve en kötüsüne de hazır.
Ama yozlaşmanın sanatı da içine aldığı bir ortamda, en kötüsünün ne olacağını kimse tahmin edemez.
Bu ayıp da Almanya’ya yeter.
Yorum Yap