- 17.06.2017 00:00
MİT TIR’larının durdurulması davasında CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun 25 yıl hapis cezası alması ve tutuklanması sonrasında yaşananlar malum. Yargı cephesinde bazı tutuklama ve tahliyelerin kamuoyunun dikkatini çektiği ortada. Yargı pratiklerinin siyasi dengeleri gözetmek gibi bir zorunluluğu olamaz. Ama bu aynı zamanda siyaseti etkileme gibi bir görevinin de olamayacağını bize anlatıyor. Burada ortak bir hassasiyetin oluşması da elzem.
Bu hassasiyetin çerçevesi Anayasa’nın 138. Maddesi ile tarif edilmiş. Hakimlerin görevlerinde bağımsız oldukları, kanun ve hukuka uygun şekilde vicdani kanaatlerine göre hüküm verecekleri, hiçbir organ, makam, merci veya kişinin yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere, hakimlere emir, tavsiye ve telkinde bulunamayacağı, yasama, yürütme ve idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda oldukları, mahkeme kararlarını değiştiremeyecekleri ve uygulanmasını engelleyemeyecekleri hüküm altına alınmıştır.
Dolayısıyla, itirazların hukuk yoluyla yapılması, herhangi bir mücadelenin de yine hukuk yoluyla verilmesi, tuzun kokmaması için elzemdir.
Bu ilkeler çiğnenerek bir hak, demokrasi mücadelesi vermek mümkün değil. CHP ve liderinin ortaya koyduğu tepkiler, hakarete varan açıklamalar ve başlatılan “adalet” yürüyüşü, Anayasa’nın 138. Maddesi’nin ihlali anlamına geliyor.
En az bunun kadar vahim olan şey ise MİT TIR’ları kumpasının amaçlarının savunulması boyutuna gelinmiş olmasıdır.
Tabii, 15 Temmuz’a “kontrollü darbe” diyen bir zihniyetin, bir FETÖ kumpası olduğu kanıtlanmış olan MİT TIR’ları hadisesini FETÖ argümanlarıyla savunması “normal” karşılanabilir.
Ama bu “normal” olgusal gerçeklikle ciddi şekilde çelişiyor. Türkiye’ye 15 Temmuz darbesini yaşatmış bir örgütün MİT TIR’ları kumpasını savunmak, Enis Berberoğlu kararını eleştirmenin ötesine geçen bir durum.
CHP, Berberoğlu’nun tutuklanması sonrasında, zaten bu kumpasın amaçlarından biri olan tehditle karşımıza çıkıyor ve “Erdoğan Lahey’de yargılanacak” diyor. Herhalde farkında değiller, böyle yapmakla, söz konusu “yayınların” amacını sahiplenmiş oluyorlar.
CHP, DEAŞ’a karşı yapılan en büyük operasyonu, Fırat Kalkanı’nı gerçekleştiren bir devleti/Hükümeti, DEAŞ’a silah yardımı yapmakla suçlamayı ısrarla sürdürüyor. Meclis zabıtları bunlarla dolu. Tabii ki ekürileri HDP’liler.
CHP, başlattığı yürüyüşle, hem bu çarpık pozisyonunu perdelemeye, hem de 27 Mayıs’a giden süreci yapay bir şekilde simüle etmeye çalışıyor. Bu manada, yürüyüşün asıl maksadına ulaşmasına mani olmak için 1960’ları iyi çalışmak lazım. Bir kurguyla karşı karşıyayız. Bu kurgu karşısında soğukkanlı olmak, kışkırtmalara kapılmamak, farklı grupların karşılaşmamasına dikkat etmek, sürecin olaysız şekilde bitmesini yönetmek gerekli.
Milletimiz deneyimli ve her şeyin farkında… Hedefin, Cumhurbaşkanı Erdoğan öne çıkarılsa da, -ki bu da çok haksız bir durum- Türkiye olduğu yine de unutulmamalı.
Aslında yerli, milli, sorumlu bir tutumun muhalefeti siyaseten güçlendireceği ortada.
CHP, bu tutumu benimserse, Türkiye güçlenirken zayıflıyor olmanın ağır yükünden de kurtulabilir.
Yorum Yap