- 24.03.2017 00:00
Türkiye belki de ilk defa bu kadar geniş boyutta anayasa tartışıyor. Bir süredir sahada anayasa değişikliğini anlatmak üzere milletimizin her kesimiyle, kahvelerde, evlerde, salonlarda, dükkanlarda, sokak ve meydanlarda, üniversitelerde bir araya geliyoruz. Tanıtım broşürleri ilk defa bu kadar çok talep ediliyor. İnsanlar anlamak, anlatmak, konuşmak istiyor.
Bunun çok değerli bir süreç olduğunu düşünüyorum. Millet kendisini nasıl yöneteceği ile ilgili önemli bir reformu sahiplenmiş durumda. Bu da demokrasimiz için büyük bir kazanç. Neden kazanç? Çünkü tepeden aşağı şekillenmiş bir sistem, bu kez millet iradesini esas alarak aşağıdan yukarıya yeniden inşa ediliyor. Kendi elbisemizi kendimiz biçiyor, dikiyoruz.
Bu sürecin demokratik özgüveni artıracağı ortada. Zaten son 15 yıldır, Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde “Bu millet, bu devlet adam olmaz” şeklinde bize dayatılan “öğrenilmiş çaresizliği”üzerimizden sıyırıp atıyoruz. Erdoğan’ın liderlik ve söylem tarzının çaresizlik lanetini kırdığını görüyoruz. Nitekim 15 Temmuz’da imkânsız bir işi başararak işgali önlemenin bilinci de bu uyanıştan ve tarihsel kodlarımızdan neşet etmişti.
CHP’nin başını çektiği “Eski Türkiye”nin hayaleti de bir yandan paçalarımızdan bizleri aşağı çekmek için her türlü yola başvuruyor. “Yeter söz milletin!” diyerek iktidar olan Demokrat Parti döneminin de yalanlarla bezenen bir süreçte darbeyle sona erdirilmesinde yine CHP ön plandaydı. 28 Şubat’ta da öyleydi, 27 Nisan muhtıra sürecinde de CHP müesses nizamla, millete karşı geliştirilen gayrimeşru pratiklerin hep içinde oldu.
Şimdi de millet iradesini hükümet sisteminin kalbine doğrudan yerleştiren anayasa değişikliği önlemek için çalışıyor. Hem de her türlü birleşenle hiçbir ilke gözetmeden ortaklığa giderek.
Bu tavra saygı duymuyoruz ama anlıyoruz.
Doğrudur, bu teklif geçerse CHP bu haliyle siyaset yapmaya devam edemeyecek. Milletin tamamına gitmek zorunda kalacak. Kılıçdaroğlu gibi yedi seçim kaybedip, kurultay kazanarak genel başkan kalmaya devam edilemeyecek. Çünkü cumhurbaşkanlığı yarışına katılan genel başkanlar milletvekili olamayacaklar. Kaybeden hem yasama hem de yürütmeden dışlanmış olacak.
Bir aldatmacanın sonuna gelmiş durumdayız.
Bu yüzden mütemadiyen yalan söyleme yoluna gidiyor Kılıçdaroğlu ve CHP’si…
Mesela kendi milletvekili arkadaşlarını da aşağılayacak şekilde, iki yılı dolduran milletvekillerinin emekli olacağını söylüyor.
Bu açık bir yalan. Her milletvekili emeklilik yaşı ne ise o yaşta emekli olabilir. 21 yaşında Meclis’e gidip 25 yaşında vekilliği dolan bir gencimiz, sistemde beklemek zorunda olduğu muhtemelen atmışlı yaşını beklemek durumunda. Kalan prim borçlarını ödeyerek tabii…
İki yılı dolduran milletvekili sadece özlük haklarını kazanmış oluyor. Ama bunu kullanmak için tüm vatandaşlar gibi emeklilik yaşını beklemek zorunda.
Ve işin kötüsü bunun teklifle hiçbir ilgisi yok.
Konuşuyor ve hep çarpıtma peşinde…
“Cumhurbaşkanı bir sabah kalkıp muhtarlıkları, kıdem tazminatını kaldıracak, Meclis’i feshedecek” diyor. Cumhurbaşkanı’nın Meclis’i feshetme yetkisi şu anki sistemde var. Gelecek sistemde böyle bir hakkı yok. Tıkanma halinde kendisiyle birlikte seçimi yenileme hakkı var. İki ile kısıtlanmış dönemini kaybederek üstelik.
Kanunla, hatta anayasayla düzenlenecek hiçbir kararı kararnameyle alamaz cumhurbaşkanı.
“Anayasa Mahkemesi’ni istediği gibi şekillendirecek” diyor. Oysa teklifte Anayasa Mahkemesi ile ilgili bir düzenleme de yok. Askeri yüksek mahkemeler kaldırılacağı için oradan gelen iki üyelik otomatik olarak düşüyor. 2031 yılında süresi dolacak Anayasa Mahkemesi üyesi var şu anda.
Üstelik milleti hiç hesaba katmadığı için, Meclis veya cumhurbaşkanının olası bir yanlış uygulamasının millete çarpacağını, tankları durduran bu milletin sistemin asıl garantörü olduğunu es geçiyor.
Ancak “kötü” bir haber vereyim. Kılıçdaroğlu’nun “Yalan rüzgârları” dizisi 16 Nisan’da reytinglerde çakıldığı için gösterimden kaldırılacak.
Yorum Yap