- 6.02.2016 00:00
Sanırım Trump’ın seçim zaferinin Avrupa kıtasında bir domino etkisi yaratacağına dair “korku”lar İtalya’da küreselci Renzi’nin referandum hezimeti ile hızla kendisini kanıtlamaya doğru gidiyor…
Avrupa’nın Türkiye’ye yönelik kıt görüşlü, kendini beğenmiş ve bu ikisinin birleşimi olan ahmakça tutumu nedeniyle, Hillary gibi, Renzi’nin hezimeti de bizim tarafta memnuniyetle karşılanıyor.
Türkiye duygularında haklı. Veya bu duyguları anlamak kolay. Zira görülmemiş kepazelikte bir çifte standarda maruz kalıyor Türkiye.
Peki temelde Batı’da yaşanan şey nedir? Neden küreselciler hızla kan kaybederken, milliyetçi veya ulusalcı akımlar, hatta ırkçılara doğru esneyerek güç kazanıyorlar?
Sorun şu ki, klasik liberalizm, sosyalizm, kapitalizm gibi ideolojiler, Batı uygarlığına ihtiyacı olan toplumsal adaleti sağlayamadı. Üstelik bu, Batı, Doğu’yu hunharca yağmalar, servetleri Batı’ya taşırken dahi gerçekleşemedi. Yani hem çalınan, hem de üretilen zenginlik Batı toplumunda hangi ideoloji içinde işlevselleşirse işlevselleşin, gelir adaletini sağlayamadı. Bunun sonucu olarak Avrupa’da faşizm ortaya çıktı ve popüler oldu. 1930’larda Britanya’da bile çok popüler faşist bir parti vardı. Faşist infilakın Almanya’da ortaya çıkması belki sömürge pastasından az pay almasının bir sonucuydu. Ama tüm Avrupa neredeyse faşizme teslim oldu.
Keynes “Eğer işleyiş yalnızca servet sahiplerini daha da zengin edecek araçlar sunmaya indirgenirse, kapitalizm ayakta kalamaz” diyordu. Keynes çözümü devletin piyasaya müdahalesinde (planlamada) ararken, liberalizmin Avusturya ekolü (Hayek, Popper, Schumpeter, Mises) ise piyasa mekanizmasına yapılacak herhangi bir müdahalenin totaliterliğe giden yolu açacağını iddia ettiler.
Oysa Britanya İşçi Partisi ve diğer sosyal demokrat hükümetler gibi, 2. Dünya Savaşı sonrası iktidara gelen birçok hükümet totaliterliğe kaymadan devleti iyi bir aygıt olarak kullanabilmeyi başardılar. Ancak bu çift kutuplu dünya (sömürü) dengesiyle mümkün olmuştu ve Doğu’nun içler acısı durumu bu bilançoya dahil bile edilmiyordu.
Yani geçici, aldatıcı bir denge durumuydu yaşanan. SSCB’nin çöküşüyle gerçeklere dönüldü. Avrupa’da Doğu’nun sömürülmesine dönük sistem, gittikçe kendi orta-alt sınıflarını sömürme ile yer değiştirdi. Ulus devletler zayıflar, küreselciler devletler üstü bir sistemde finans kapitali güçlendirirken, sıradan insanlar kaybetmeye devam ettiler. Aşırı liberalleşme, doğrudan liberal değerlerin altını oymaya başladı. Oakeshott’un tespitiyle “Bütün planlamaya karşı koymak üzere bir plan yapmak, aksini yapmaktan iyi olabilir ancak o da aynı tarz bir politikadır” sözü doğrulanıyordu.
Özetle şunu demek istiyorum: Toplumları özgürleştirmek üzere yola çıkan liberalizm gibi toplum mühendislikleri karşıtlarına dönüştü. Sıradan insanların aleyhine işleyen, özgür ve açık toplum kamuflajıyla dibine kadar totaliter olan bir çağda bulduk kendimizi. İnsanlar artık bunu hissediyorlar. Adını koyamamaları, sonucu değiştirmiyor. Daha yumuşak bir hakikatin temsilcileri ortaya çıkamadığı, özgürlük, serbest piyasa, demokrasi söylemlerini küreselciler gasp ettiği için, o alanda ılımlı, merkeze dönük politikalar çıkmıyor. Haliyle bir alternatif arayan sıkıntılı/öfkeli insanlar, daha marjinal söylemlere kayıyorlar. Bu manada Batı, yeni tür bir faşizm öncesi devrimci durumu yaşıyor denebilir.
Ben burada beklenen cevabın Doğu’dan gelebileceğini veyahut da gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Batı kendi düşünce sınırlarına erişti ve paradigma tükenmesi yaşıyor. Bir mucize olmazsa, Batı’nın tüm dünyayı sıkıntıya sokacak bir üçüncü infilak durumuna ulaşması oldukça hızlı olabilir.
O yüzden bizim bu Yeni Türkiye projesini sadece kendimiz ve mazlum ülkeler için değil, tüm dünyaya model olması açısından hiç komplekse girmeden başarmamız lazım.
Yorum Yap