- 29.08.2016 00:00
Geçenlerde sosyal medyada gördüğüm “Fransızlar plajlarda burkiniyle uğraşırken Türkiye Üçüncü Boğaz Köprüsü’nü açıyor” türünden bir mesaj dikkatimi çekti.
Önemli bir noktaya temas ediyordu.
Bu Avrupa için gerçekten de bir sıkıntının işaretidir.
Bir uygarlığın gücü, düşünce derinliğine, her alandaki üretim kapasitesine, düşünce/ifade özgürlüğüne ve bunlardan da öte kendisine eleştiri getirebilme özgüveninde yatar. Bu sonuncusu Kant’ın “Kişi kendisini kendi iradesiyle sınırladığında insan olur” sözünü hatırlatıyor.
Ne Avrupa çökmüş, ne de ülkemiz Avrupa’nın 17. yüzyılda Osmanlı karşısında yarattığı enerjiye henüz kavuşabilmiştir. Ancak, ciddi değişimlerin eşiğinde olduğumuz da bir gerçektir.
Zaten –şahsım adına- Avrupa veya ABD’nin çökmesine dönük bir arzum yok. Bu ahlaki bir temenni olmaz ve iyi bir uygarlık diğerinin mahvoluşu üzerine inşa edilemez.
Batı’nın geçmişteki sorunu da buydu ve bugün ibretle izlediğimiz “dekadans” buradan kaynaklanıyor.
Batı, fakirliği ve savaşları Doğu’ya ihraç ederek zenginleşme, büyüme yolunu seçti.
Böylelikle dekadansın temeli atıldı. Değerler çürümesi, önünde sonunda ihraç edilemez hale gelir ve bozuk bir mal olarak kaynağını vurur.
Bu kötü eğilimden Batı ve Doğu olarak insan uygarlığı münezzeh değil. Demokrasi ise nazenin bir çiçek gibi her an ilgi bekler; ona ihanet ettiğiniz anda çürüme başlar ve bünyeyi sarar.
Ben ümit ederim ki, Batılı büyük devletler hatalarının farkına varsınlar ve Doğu’nun yükselişini içsavaş, fakirlik ihraç ederek engelleme yolunun aslında kendilerini vuracak bir bumerang olduğunu keşfetsinler.
Bir daha “Belki de dünyamız başka bir gezegenin cehennemdir” veya “Auschwitz’den sonra şiir yazılamaz” türünden cümleler kurmak zorunda kalmayalım.
Çünkü, aslında “Batı ve Doğu” şeklinde birbirinden bıçakla ayırabileceğimiz iki tür uygarlık yoktur. Büyük döngüler vardır ve her yeni döngü bir öncekinin ürettiği her şeyi alıp kendisine uyarlar. Ona farklı yorumla yeni şeyler katar. Batı Aydınlanması’nın bir ayağı Hıristiyanlık ise, diğer ayakları Yunan ve İslam uygarlığıdır.
Bu anlaşılabilirse, Batı İslam korkusundan, Doğu da Batı kompleksinden kurtulur. Denebilir ki, şu an sahibi olduğumuz insan uygarlığı, Hz. Adem ve Havva anamızdan bugüne kadar söylenmiş her sözün, yapılmış her eylemin bir hülasasıdır. Hiçbir yapıp etme boşa gitmemiştir. Adlarını unuttuğumuz uygarlıklar bugün bizim şahsımızda yaşamaktadırlar.
Önümüzde koca bir yüzyıl uzanıyor. Yeni yüzyılın yeni düzeni Suriye’de vekalet savaşlarında masum öldürtülerek oluşturulmaya çalışılıyor. Evet, bir internet oyunu gibi.
Peki bu bizi nereye götürür?
Biz bu oyunu 20. yüzyılın başında gördük. O zaman daha farklı bir paradigma kuramaz mıyız?
Mesela soykırımlar olmadan yaşamak mümkün değil midir? Uzaya gitmek için Hiroşima bombalanmak zorunda mıydı? Hitler Aydınlanma’nın radikalleşmesinin bir sonucu değil miydi? O gün bu hatalara düşülmüş olabilir diyelim. Peki bu yüzyılda da aynı hatayı işlemenin herhangi bir gerekçesi olabilir mi?
Bence insan uygarlığı daha iyi bir dünyayı yaratacak bilgi ve deneyime sahip. Tam da bu nedenle bunu yapmadığımız zaman helak olacağımız kesin.
Çünkü ergenlik dönemi bitti, sorumluluk sahibiyiz.
Artık cezai ehliyetimiz var.
Yorum Yap