- 8.02.2016 00:00
Dün, inşallah muhteşem biçimde gerçekleşmiş olacak “15 Temmuz Şehitler ve Demokrasi mitinginden” evvel yazıyorum yazıyı. Malum yazıyı önceden gönderiyoruz.
15 Temmuz öncesinde oluşturmaya çalıştıkları “kutuplaşma” tezleri sonrasında, Yenikapı’da oluşan birlik aslında milletin bir emriydi.
Özellikle son 14 yılda millet iradesi merkezi bir güce kavuştuğu içindir ki, bu emir yerine getirilmiştir. Tereddütler, siyasi hesaplar geri plana itilmek durumunda kalınmıştır.
Bunun bir sebebi de, 15 Temmuz’un vatanı yok etme teşebbüsü olduğunun net olmasıdır. Vatan yoksa hiçbir şey de yoktur. Düşmanın Erdoğan değil, Erdoğan üzerinden milleti, vatanı hedef alan şer ittifakı olduğu tüm kesimlerce görülmüştür. Algı operasyonları hakikat karşısında tuzla buz olmuştur.
Ortak vatan, özgürlük, demokrasi asgari müşterektir. Yüzlerce şehit, binlerce gazi verilerek zuhur eden bu asgari müşterek konusunda siyaset, medya, işdünyası, yargı, akademi ve sivil/askeri bürokrasinin hizalanması, bunu derisi gibi içselleştirmesi gerekli.
Burada oluşabilecek bazı kafa karışıklıklarını gidermek şarttır.
Mesela HDP bu asgari müşterekte neden yok?
Kendisini kendi yok etti de ondan.
HDP, Gezi’den beri Türkiye’ye kurulan (ağızlarından Erdoğan’ı tehdit için düşürmedikleri) “darbe mekaniğinin” mezesi oldu. Hatta kimi zaman Kandil’den daha da marjinalleşti. Meclis tutanaklarını, 15 Temmuz işgalini meşrulaştıracak şekilde iftira metinleriyle bilerek doldurdu. Silah ile siyaset arasında zor da olsa bir kanal açmaya yeltenmedi bile. 15 Temmuz’a giden yolda Kobani provokasyonunu bilerek yaptı. Amaç Türk/Kürt muhabbetini bitirmek, muhafazakar Kürtleri sözde Kürtçülük asabiyesi ile sekülerleştirmek ve şiddete alıştırmaktı.
Öyle ki, 15 Temmuz’da işgal yaşanırken, Kürtler demokrasi için değil, içsavaş için sokağa dökülsünler. Kürtleri hiç tanımadıkları, üst aklın kontrolünde oldukları buradan belli.
Hasılı, “HDP’yi dışlamak doğru değildir” diyenlerden sakınınız. Kimsenin Kürtleri dışladığı yok, olamaz da. Milletin aziz bir parçası olarak sürecin başından beri Kürtler darbeye karşı meydanlardadır; dün de Yenikapı’daydılar.
Dışlanan darbe mekaniğinin figüranlarıdır. Dışlayan da Erdoğan vs. değil, sürecin kendisi olmuştur. Süreç, bu çürümüş oportünist tavrı siyasi alandan kusmuştur.
Bununla ilgili bir pişmanlık/değişim emaresi var mı? Yok! Olursa, bu ne sürede ikna edici olur, şüpheli. HDP’nin tüm Kürtleri temsil ettiği nereden çıkmış? Bu temsiliyet obezitesinin bir algı/rehin operasyonu olduğu görülmüyor mu?
15 Temmuz’da bu algıyı bizzat Kürtler tuzla buz etmiştir.
İkinci husus ise “Koalisyoncuların” 15 Temmuz sonrası tavrıdır.
7 Haziran öncesi ve sonrası muhafazakarların içine sızmış algı ajanları “kutuplaşmanın devası için CHP koalisyonunu” dayatıyorlardı.
7 Haziran süreci ile 15 Temmuz sonrası oluşan asgari müşterekin hiçbir benzerliği yoktur.
İlki, milli iradeyi ve onu savunan Erdoğan’ı teslim almak için kurulmuş siyasi bir tuzaktı. 15 Temmuz ise milli iradenin siyaseti tahakküm etmesidir ki, biz buna demokrasi diyoruz.
7 Haziran koalisyoncuları, kutuplaşmacılar, post-Erdoğancılar (Erdoğan dönemi artık bitti, yeni bir sayfa açalımcılık) 15 Temmuz’un aparatlarıdır. 15 Temmuz’dan sonra özeleştiri yapmayıp yeni dalgayı dönüştürmeye veya sonraki etap için içeride kalmaya çalışanlar için hiçbir hüsnüzannım yoktur.
İçeride parça bırakmayacağız.
O yüzden bazı kasaba siyasetçileri “Yenikapı’ya gelmemiz AK Parti’ye teslim olmak değildir” demek zorunda kalıyorlar.
Böylelikle 7 Haziranla 15 Temmuz’un farkını istemeden itiraf etmiş oluyorlar.
Yorum Yap