- 25.07.2016 00:00
Yaşanan akıllara durgunluk veren işgal teşebbüsünden sonra millet, liderlik ve siyaset analizlerimizi bir kez daha gözden geçirme ve bundan sonraki yol haritasında ortaklaşma fırsatını elde etmiş durumdayız.
Millet, Başkomutan’ın çağrısı ile meydanlara/sokaklara çıkmış, Fetö tarafından çökertilen veya darbe için eksiltilen birimlerin görevini bizzat üstlenmiştir.
Burada önemli husus, darbeyi önleme dışında hiçbir konunun öne çıkmamış olması, barışçı, sivil, çoğulcu ve demokratik bir bilinçle ölüme meydan okunmasıdır. Bu kadar büyük bir mobilizasyonu, sanki milyonlarca vatandaş defalarca tatbikat yapmışçasına mükemmelen yerine getirmiştir.
Bunun nedeni milli irade şuuru ve demokrasinin içselleşmiş olmasıdır. Bir devletin bekasının asıl güvencesi milletin böyle durumlarda yek vücud hareket etmesini sağlayacak ortak değerlere sahip olmasıdır.
Buna kısaca üst kimlik diyebiliriz.
Böylelikle Recep Tayyip Erdoğan’ın kutuplaştırıcı değil, birleştirici bir liderliği temsil ettiğini gördük. Türkiye’de Mısır’daki gibi ikinci aşamanın gerçekleşmemiş ve Tahrir/Adeviye meydan çelişkisinin ortaya çıkmamış olması, milletin, kutuplaşma tezlerini/mühendisliklerini parçalayıp attığını, Recep Tayyip Erdoğan’ı da bir partiden öte, milli ülke lideri olarak kabul ettiğini gösterir.
Gezi’den beri toplumsal fayları kırma ve toplumsal kesimler arasındaki bağları/kanalları kesme yönünde bir strateji izlendiğini gördük. PKK’nın sevimlileştirilmesi, Sayın Erdoğan’ı hedef alan büyük sürek avı, yeni üst kimliğin oluşmasını önlemek, varolan bağları koparmak içindi.
Böylelikle, 15 Temmuz’un başarısını garantilemek istediler. Şah düşünce ülke de düşecekti. Bu “başarı”, ülkemizi top yekün kaybetmek anlamına gelecekti. Bu felaket ne Cizre, ne Nişantaşı, ne Çayeli’ni, ne de Alaçatı’yı, ne AK Parti, ne CHP, ne MHP ne de HDP’lileri esirgeyecekti. Türkiye her metrekaresi ile Suriyeleşecek, Sevr yüzyıl sonra tatbik edilmiş olacaktı.
Ben olayın varacağı yeri söylüyorum. Şüphesiz darbecilerin öngörüsü, kutuplaşma ve çözülmenin gerçekleştiğini varsayarak, sadece Erdoğan’ı düşürmek ve ülke siyasetini bir oldu bittiyle kontrol etmekti. Halkın reaksiyonunu bu yüzden öngöremediler.
Şimdi anlaşılmıştır ki, ne olursa olsun, 79 milyonluk mobilize bir ordu milletimiz vardır. Türkiye öz varlığını son vatandaşı toprağa düşene dek korumaya kararlıdır. Bunun dünya için doğuracağı komplikasyonları darbenin ardında duranlar düşünmelidir.
Türkiye’nin sınırları, bölünemez bütünlüğü, millet iradesini temel almış demokratik, laik siyasal sistemi kırmızıçizgilerimizdir. Türkiye dün olduğu gibi bugün de müttefikleri ile eşitlik esaslı işbirliği yapma iradesine sahiptir. Zaten bu konularda asıl sorun Türkiye’nin yalnız bırakılmış ve çifte standarta maruz kalmış olmasıdır.
Herkes şunu görmüş ve görmüş olduğunu ispat etmiştir. Bu ülke hepimizindir ve Türkü, Kürdü, Sünnisi, Alevisi, Müslimi, gayrımüslimi ile tek üst kimlikte birleşme, ülkemizin bekası söz konusu olduğunda bağımsızlık ülküsünde ortaklaşma erdemi ortaya konmuştur.
Başka bir ülkemiz yok. Bizi bölerek, birbirimize düşürerek ülkemizi elimizden almalarına müsaade edemeyiz ve etmedik de. Bundan sonra da bu ortak üst kimliğin kökleşmesinde her kesimin katkısı ve siyasi olgunluk zemini oluşmuştur.
Şehitlerimize tekrar Allah’tan rahmet, gazilerimize acil şifa diliyorum.
Yorum Yap