- 6.02.2016 00:00
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümetimiz büyük bir beceriyle dış politikada sonuç alıcı hamleler yapıyorlar.
Düne kadar Rusya, İsrail ve Mısır ile ilişkilerin limoniliğini dillerine dolayanlar, bugün de bu gelişmeleri itibarsızlaştırmaya çalışmaktalar.
Bizim en büyük şansızlığımız ne Ortadoğu’ya, ne Balkanlara ne de Kafkaslara komşu olmamız.
Bizim en büyük şansızlığımız böyle gayrımilli, pespaye bir muhalefet ve medyaya sahip olmamızdır.
Dolayısıyla, bu arkadaşlar Türkiye’ye düşmanlık eden kim varsa kendilerini ona adıyorlar. Olur da, adadıkları aktör Türkiye ile ilişkileri normalleştirdiğinde, ihanete uğramış kıskanç aşık gibi “Ya benimsin, ya da kara toprağın” moduna geçiyorlar.
Hatırlayın, kendilerine göre Türkiye’nin ümüğünü Avrupa’dan sıktıklarını düşündükleri günlerde, Merkel göçmen krizi için Türkiye’ye geleceğini açıkladığında, bu şahıslar toplaşıp “Merkel gelme” bildirisi yayımlamışlardı.
Kılıçdaroğlu ve Demirtaş Avrupa ve ABD’de geçirdikleri “nitelikli” zamanları ülkelerine harcasalardı, oylarında anlamlı bir kıpırtı olabilir, en azından kendi halklarının nezdinde bir itibarları olurdu.
AK Parti’nin dış politika stratejisini eleştirmek başka şeydir, her krizin üzerine utanmazca atlamak başka bir şey. Dış politika, iç siyasi çekişmenin bir devamı, içerde kaybedilen iktidarın arandığı saha değildir.
Avrupa Konseyi’nde, Avrupa Parlamentosu’nda ve Washington’da siyasi dilencilik yapmak muhalefet faaliyeti değildir. Kepazeliktir.
Türkiye dün “one minute” ve “Dünya beşten büyüktür” derken hangi ahlaki kriterler ve rasyonaliteden hareket etmişse, bugün ilişkilerini düzelttiği ülkelerle aynı ilkeden taviz vermeden diplomasi yürütmektedir.
Ve her kriz aşıldığında, Türkiye’nin söz konusu ülke ile ilişkilerindeki kimya lehimize değişmekte, itibarlı/eşit hale gelmektedir.
Dünya tarihinde ilk kez bir ülke Filistin halkı için ilişkilerini altı yıl askıya almış ve üç şartını da kabul ettirmiştir.
Bu durum, askeri İsrail’e bağlamak isteyenler ile İsrail’i dünyadan silmek isteyen iki ayrı ucu tatmin etmeyebilir.
İlişkilerin normalleşmesinin her ne pahasına olursa olsun Erdoğan’ı hal etmek isteyen güruhu memnun etmeyeceği de ortadadır.
Osmanlı pek çok faktörün yanında diplomasi maharetine sahip olmadığı için yıkılmıştı. Bir istisna olarak 2. Abdülhamid 33 sene bir metre toprak kaybetmeden ülkeyi dış müdahalelerden korudu.
O yüzden de onu “Kızıl sultanlaştırdılar.” Onu içeride kendi evlatlarına yedirttiler. 1908-1909’daki 1. Gezi’de hal ettiler ve sonrasında Osmanlı’yı parçaladılar.
Diplomasi sanatı, gücünü, değerini iyi hesaplamayı ve hayalci olmamayı gerektirir.
Rusya, İsrail ve Mısır konusundaki gelişmelerin bu kadar hiddet uyandırması, bu hamlelerin yakın zamanda yol açacağı kritik gelişmeler nedeniyle.
Başka hamleler de yolda.
Başbakan Binali Yıldırım’ın “Düşmanları azaltacak, dostlarımızı arttıracağız” cümlesi sıradan bir söz değildi.
Sanırım nefret çeken, korkutan da bu onları.
Kurdukları tuzak bozuldu. Ne AK Parti çatladı ve lideriyle ters düştü, ne de seçmenin kafası karıştı. Bunu son günlerde yaşanan küçük çaplı krizde de test ettik, onayladık.
Bu millet liderini seçmiş, ona güvenmiş ve kervanı yola düzmüştür.
Bu kervan doğru yoldadır. Olmasaydı buna ilk millet karşı çıkardı.
Kimse kendisini milletten üstün görmesin.
"Ülkemizin ve tüm İslam aleminin Ramazan Bayramı mübarek olsun. Dünyamıza ve ülkemize barış ve huzur getirsin. Özellikle de mazlum halklara."
Yorum Yap