Barış ve Yeni Türkiye en kritik safhasında…

  • 22.03.2015 00:00

 Eskiden bayramlar, özel günler yüreğimizi mutluluktan öte endişe ile doldurur, bu günlerin gelmesinden çekinceli bir heyecan duyardık. Özellikle de Nevruz Bayramı, kaç kişinin öleceğini bilmediğimiz riskli bir günü ifade ediyordu. Çünkü insanlar ölüyordu… Bir bayram günü insanlarımız ölüyordu.

3 Ocak 2013 tarihinden itibaren yaşadığımız üç Nevruz’u, bu güzel günün anlamını da en iyi şekilde yansıtacak şekilde, barış ve kardeşlik heyecanıyla idrak ettik. Sadece insanlarımızı, rızkımızı, huzurumuzu değil, bayramlarımızı bile elimizden almışlardı. Bu ne kadar büyük haksızlık, ne büyük yüktü ki, üzerimizden kalkmaya başladığı bugünlerde daha iyi anlıyoruz bunu. Çünkü insan, kendisini çaresizce, ya da bir geçici çare olarak hayat şartlarına uyduruyor. Bir süre sonra ise, içinde yaşadığı insanlık dışı durumlar, adeta normalleşiyor.

Nitekim barış ansızın kapıyı çaldığı zaman, en çok da bu intibak meselesi karşımıza dikiliyor. Hele çok uzun sürmüş, “iyice normalleşmiş”, statükolar yaratmış, toplumları birbirinden ayrı düşürmüş böyle sorunlarda barışa alışmak çok ciddi bir engel haline gelebiliyor.

Ne iyi ki, bizim sağduyulu, hikmetli insanlarımız, yani bu sürecin asıl sahibi olan halk, içlerinde uyuyan barış arzusunu tüm zorluğuna, travmalara rağmen uyandırmayı başardı. Bu nedenle de Çözüm Süreci, başladığı tarihten itibaren birçok acımasız provokasyona rağmen yoluna devam etti.
Bu noktada, Sayın Erdoğan, Sayın Davutoğlu’nun ve AK Parti’nin siyasi kazanç gözetmeyen, hatta iktidarını riske atan bir mertlikle bu süreci başlatmış ve devam ettiriyor olmaları, halkın talebini iyi okuyan, ama okumakla kalmayıp risk alan cesaretleri ön plana çıktı. Erdoğan ve Davutoğlu’nun kefaletleri, cesaretleri, sebat ve akılları olmasaydı, bu süreç ne başlayabilir, ne de engelleri aşabilirdi.
Süreçte AK Parti’nin ülkenin en büyük Kürt partisi olabilmesinin rolü büyüktü. Ancak AK Parti dışında kalan PKK sosyolojisi üzerinde Öcalan’ın oynadığı olumlu ve kararlı rol de hayati bir eksiği giderdi. Bütünleşme, silahların miadının dolduğu, Türkiye’nin Kürtleri olarak demokratik bir çözüm dışındaki bir yola tevessül edilmeyeceğine dair çizgisinde Öcalan kararlı durdu. HDP ve Kandil’i de bu çizgiye –henüz başarılı olamasa da– çekmeye gayret etti. Hükümetin ve İmralı’nın kararlılığı sayesinde, üçüncü Nevruz’da silahlı mücadele döneminin kapandığı ve çatışmanın nihai şekilde sona erdirilmesi gerektiğine dair daha üst perdeden bir çağrı daha geldi.

IRA, ETA ve Güney Afrika süreçlerinden farklı olarak, Çözüm Süreci, ülkemizde henüz tamamlanmamış kurumsal egemenlik (vesayet) ve halk egemenliği (demokrasi) arasındaki savaşın tam göbeğine oturdu. Öyle ki, kurumsal egemenliği kaybetmek istemeyen irili ufaklı, birbirinden nefret veya hazzeden tüm halk iradesi karşıtları Çözüm Süreci’ne saldırı başlattı. Seçkin medyaları ile sürekli olarak sürece dönük provokasyonlara giriştiler, güvensizlik yaymaya gayret ettiler. Bir yandan Erdoğan’a diktatör, diğer yandan Öcalan’a devletin jokeri dediler. Çünkü bu sürecin garantisinin bu liderlikler, Çözüm Süreci’nin de vesayetin işini bitirecek öldürücü hamle olduğunu biliyorlardı.

Şimdi de, yaklaşan seçimlerde propagandalarını doğrudan Çözüm Süreci’ne saldırı şeklinde kurgulayacaklar. Türk sosyolojisine bunun bir ihanet projesi olduğunu anlatarak, korku ve tehditle oy toplamaya çalışacaklar. Oysa onlar da biliyor ki, Çözüm Süreci bu ülkenin bölünmemesi için belki de son fırsattır. Ancak onlar için yoksul Türk ve Kürt çocuklarının ölmesinin, ülkenin bir iç savaş çemberinden geçmesinin hiçbir önemi yok. Yeter ki Türkiye’nin sahipliği ellerinden kaçmasın. 

Bu ahlaki düşkünlüğün bir sonuç alabileceğini zannetmiyorum. Ama ellerindeki propaganda makinesi oldukça güçlü. Gazete, siyasi parti ve STK görünümlü dış/iç vesayet yapıları, demokrasi, mağduriyet ve ifade özgürlüğü gibi kavramları o kadar başarıyla suiistimal ediyor ki, dikkatli olmakta fayda var. Çok riskli bir eşiğe geldik. Cumhurbaşkanlığı seçimleri önemli bir kazanımdı, ama asla nihai, güvenli bir başarı değildi. Vesayete kapalı sistem değişikliğini içeren ilk halk anayasasını yapmadan asla vazgeçmeyecekler. Bunun için de 7 Haziran Genel Seçimleri, tarihimizde olmadığı kadar hayati bir önem arz ediyor.
İşte halkın sandıklardan çıkacak güçlü iradesi bu eşikten geçişi sağlayacak. 
Hasılı, kavga bitmiş değil, bilakis en kritik safhasında…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums