Soyut sözleşme

  • 8.02.2015 00:00

 Geçen hafta siyasi yurttaşlık ve siyasal kimlik üzerine konuştuk. Türkiye bu manada önemli bir eşikte. Siyasi özneyi ve siyasal kimliği tepeden kuran, böylelikle özgünlüğünü yok eden mühendisliklere karşı verilen bir mücadelenin ortasındayız. 

Bu mücadelenin olmazsa olmazı, bireysel hak ve özgürlükler ile siyasal/katılımcı yurttaşlığı güçlendiren pratiklerin kökleşmesi, özgün bir gelenek haline gelmesidir. Bu durum, şüphesiz tabandan siyasete yansıyan taleplerin çoğulcu biçimde senteze uğrayarak toplumsal karaktere dönüşmesini hedefler.
Özetle kritik soru, demokratik kültürümüzün hangi ilkeler üzerinde inşa edileceğidir.
Yani birbirinden farklı kimlik, gelenek, inanç, meşrep, ırk ve hayat görüşlerinden oluşan bir toplumun, bireylerin hak ve özgürlüklerine halel gelmeden nasıl birarada yaşayacağı, ortak kararları nasıl alacağı ve bunu nasıl başaracağıdır.
Bu sorun henüz dünyada çözülmüş değil. Bireyciliğin kolektif hakları gölgede bıraktığı, atomize olan bireyin öznel ahlak/iyi tanımında cemaatle bağını kaybettiği, ortaklaşa hareket etmenin ilkelerinin bir türlü onaylanamadığı... Modern/liberal demokrasilere gelen en büyük itirazlar bunlar.
Modern demokrasilerin, örgütleyici rolü “hukuk” ve bürokrasiye, yani devlete atfetmesi, görünen o ki, bırakın grup haklarını, birey haklarını bile artık teminat altına alamıyor. Hukukun evrensel olduğu iddia ediliyor ama, öyle değil, çoğunluk araçsal. Hukuktan anladığımız Batılı dünya görüşünün evrensel olduğu varsayımına dayalı. Tezahürleri ise ortada. Evrensel hukuk iddiası, göçmenlere, gettolara, Müslümanlara, Suriyelilere, Filistinlilere karşı duyarsız. İtirazlar tepeye yansımıyor. IŞİD, PEGİDA ve temsili demokrasinin krizi, hakkın ve zenginliklerin sağlıklı ilkelere göre dağıtılmadığının tehlikeli semptomları.
Ortada ciddi bir siyasal örgütlenme, ortak hareket etme sıkıntısı mevcut. Liberalizmin, toplumun tek bir ortak iyiden kopuşunu sağladığı, böylelikle ahlak ile siyasi alanın ayrılmasının bireyin özgürlüğüne yol açtığı doğrudur. Olmuş olan olmamış sayılamaz ve bu artık bizim gerçeklerimizden birisidir. Lakin, prensin veya tüm toplumu tek bir iyiye (O iyi baskın grubun iyisi olacak ve azınlıkların hakları göz ardı edilecektir) bağlı hareket edemediği sistemin yıkılışı ile oluşan parçalanmışlığı liberalizm dolduramamıştır.
Böylelikle siyaset, tüm normatif ahlak ilkelerin toplumdan koparılarak bireyin özel alanına hapsedildiği, haliyle izafileştiği, etik bileşenlerinden ayrıştığı bir tahribat yaşamıştır. Demokratik toplumlarda dayanışma, yurttaşlık eylemi ve ortak ilginin değersizleşmesi söz konusudur. “Bireysel özgürlük” ve “yurttaş katılımı” arasındaki bu uzlaşmaz görünen paradoksu aşmak zorunlu görünüyor.
Önerim, tarihte zuhur etmiş tüm modellerin iyi yönlerinin sentezi de değil. Bu zaten radikal demokratlarca (Laclau/Mouffe) yapılmaya çalışıyor ve oldukça parlak lakin geçersiz bir yöntem. Bu sorunu çözmeye çalışan cemaatçilerin de ciddi açıkları mevcut.
Bu başarısızlıkların bir anlamı olmalı… İdeolojilerin çökmesinin, komünizmden sonra Fukuyama’nın iddia ettiğinin tersine liberal demokrasinin zaferini ilan edememesinin bir anlamı olmalı.
Nihai bir modelin imkânsız olmasıdır bu… Bu durumu paradokstan çıkarmanın yolu bakış açısını değiştirmektir.
Nihai model paradoksu, gelinen son noktanın en iyisi olduğu saplantısını besleyerek sanal bir demokrasi tatmini üretiyor. Kuramcılar, demokrasinin bir tür yorumunun insan uygarlığının derdine nihai çare olacağına inançla işe girişiyorlar. Mega bir demokrasi projesi peşinde koşarak modeli dışa kapatmış oluyorlar. Burada, önceki geleneklerin ve sonraki önerilerin hepsini çöpe atan bir kibir de var. Sonra kendi kurdukları modelin kölesi oluyorlar. 
Oysa, benim önerim başarısız olacak olmanın baştan kabul edilmesidir.
Burada Wittgenstein’ın terimiyle bir siyasal davranış gramerinden bahsetmek bana uygun geliyor.
Herkesin özdeşleşebileceği nötr bir üst anlam ufkuna ihtiyacımız var. Bu üst anlam ufku artık ne dinler, ne belirli bir cemaatin geleneği veya modern ideolojilerden türetilebilir. Bu nötr anlam ufku, farklı ontolojilerin birbirini yok etme enerjisini, sorun çözme kapasitesine akıtabilir. Totaliterliğe giden yolu tıkamanın çaresi, ilkeler üzerinde yoğunlaşma ve modelin ucunun açık bırakılması olabilir.
Bu ise sadece uzlaşmaları değil, çatışmaları da içeren bir siyasi davranış biçimini temel almayı anlamlı kılıyor. Siyasal yurttaşlığın anlamının, en tezat grupların bile anlamlı bulduğu, özdeşleşeceği bir ilkeler zemininde bulunması mümkün mü?
“Siyasal tartışma ilkelerinin” uygarlığın ta kendisi olduğu iddiası... 
Özetle, oyunun kurallarını hep birlikte kurma, kuralları güncelleme becerisini aynı çoğulcu yöntemle başarma ve bir de dünyada cennet kurma hayallerinden vazgeçebilmenin, kaybedilmiş üst anlam ufkunu ikame etmesi…
Sanırım bu ucu açık çabanın kendisiyle, içinde hepimizin anlamlı bulduğu şeyler olan daha yumuşak bir hakikatin dünyaya yayılmasını sağlayabiliriz.
Üzerinde düşünmeye değer sanki.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (2)

  • taner dağ
    taner dağ
    11.06.2012 18:15

    iyide... biz orta doğunun jandarmasımıyız? ne zamandan beri türkiye dünyaya düzen veriyor? ne zamandan beri türkiye demokrasiyi dünyaya ihraç etmeye başladı. esad bey öldürüyor olabilir. bir fikrim yok. esadı sevmek gibi derdimde yok. ama suriyeyi adam etme derdim hiç yok.

  • taner dağ
    taner dağ
    11.06.2012 18:15

    iyide... biz orta doğunun jandarmasımıyız? ne zamandan beri türkiye dünyaya düzen veriyor? ne zamandan beri türkiye demokrasiyi dünyaya ihraç etmeye başladı. esad bey öldürüyor olabilir. bir fikrim yok. esadı sevmek gibi derdimde yok. ama suriyeyi adam etme derdim hiç yok.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums