İdeoloji ve sahtekârlık…

  • 14.12.2014 00:00

 Temelde eşanlamlıdırlar…

Modern totaliterlik önce dili ele geçirmenin elzem olduğunu çözmüştü. Çünkü kendini mutlaklaştırma niyetinde olanlar, dünyaya yeni ve eşsiz/öncesiz bir fikirle ortaya çıktıklarını isbat etmek isterler. Bu iddia açık ki aptalcadır; o nedenle, Mustafa Kemal’in yaptığını bir şekilde yapar, mesela alfabeyi kökeninden kopararak gelecek nesillerin hafızalarının kendileri ile başlamasını sağlarlar. 

“Mazi, bilinmesi anlamsız/faydasız olan bir çöplüktür. Tatsız hatıraları, köhne gelenekleri unutmakta sayısız fayda vardır. Geçmişin hafızada yer tutması sadece geleceğin inşasına ket vuracak, ilerleme için engel teşkil edecektir.” 

Böyle böyle “Hakikat” totaliter rejimlerde keskin ve tahammülsüz bir kavram haline gelir, tek elde toplanır.

Hiçbir ideoloji/iktidar kullanma biçimi, teorik olarak insanların kendilerine mutlak başlangıç olarak kabul etmesini sağlayacak sağlam bir içerik sunamaz. Hakikat’in tamamını kapsayacak bir ideoloji olamayacağı herkes tarafından kabul edildiği halde, insanların ideolojilere bu sıfatı yüklemeleri sıradandır. 

Nitekim, işte SSCB yetmiş yıl, kemalizm daha da uzun yaşayabilmiş, ciddi biçimde bağlılar edinebilmişlerdir. İddia/icra ile gerçek arasındaki mesafe bu kadar uzakken, olgu ile deneyim birbirini bu kadar yalanlarken, bu uzun ömrü neye borçluyuz acaba?
Çünkü insanlar birkaç basit teknikle yanıltılabilmektedir. Yolun başında mazi ve dilin fethedildiğini ifade etmiştik. 

Sonrasında ise ideoloji sahipleri, mega hakikatler vadederek küçük hakikatleri itibarsızlaştırmaya koyulurlar. Tüm insanların eşitliği, sınıfsız toplum ve tam adaletin önerildiği bir zeminde, “Ben açım” diyen kişinin sesi duyulmayacak, duyulsa bile bu o kişinin heretik/revisyonist olarak suçlanmasıyla bir linçe dönüşecektir. İdeoloji mega hakikati temsil etme gücüne bir ulaşmaya görsün, tüm küçük hakikatler orada erimekle mesul hale gelir. İş işten geçtikten sonra, bir kısım insan, ortada yeni bir fikir olmadığını, ancak türlü yalan/cebir ile ele geçirilen gücün ideolojinin vaadinin yerini aldığını fark ederler. Yani kitleye götürülen şey, hizmet değil, şiddetin ikna ediciliğidir. 

Mutlakın yerini parti, cemaatin yerini bürokrasi, ibadetin yerini geçit törenleri, vecibelerin yerini de vatandaşın bürokratik görevleri almıştır. İçeriğin kofluğunu kamufle etmek için cazgır bir propaganda ve etkili psikolojik teknikler devreye girer. Bu cazgır propaganda, içinde eser miktarda gerçeklik de bulundurarak kitlelerin zihnini bozguna uğratırlar. Böylelikle, vaat ile hakikat, iddia ile vakalar arasındaki uzlaşmaz çelişkiler bir süre için giderilir. Ödül/ceza sistemi bolca devrededir.
İnsanlar, güçlü bir hengame içinde, ideolojinin mantığının, sosyal güç tabloları ile ikame edildiğini uzun süre anlayamayabilirler. Öyle bir hal olur ki, komünizmde olduğu gibi, siyasi dava, hakikati yaratır hale gelir. Böyle bir durumda, proleterlerin değil, politbüronun ne düşündüğü, dünyayı nasıl tanımladığı uhrevi bir hale ile sarılır. 

Devrim statükoya, ideoloji de iktidar kullanma pratiğine dönüştüğünde, verili rejim kendi imtiyazlılarını üretir. Yukarıda özetlenen tekniklerin yarattığı mistifikasyonu, rejimin imtiyazlıları tarafından şiddetle korunacağı ortadadır. İmtiyaz bilinci, bu bilgiyi kendisinden bile saklayacak, aşırı halde inanmış/ahlaklı kişiler olarak ortada dolanacaklardır. 

Haliyle, bu mistifikasyon, kitleler tarafından deşifre edilebilirler. Çünkü bir kazıklayan varsa, orada bir de kazıklanan vardır. İmtiyazlıdan uyanış beklemek beyhudedir. Bir dahaki değişim, savunacak hiçbir imtiyazı olmayan dezavantajlılardan gelecektir.

En güçlü iktidar, ortalıkta hiç görünmeyen, Kafka’nı Dava’sındaki “erk” mertebesine ulaşmış olandır. Onu herkes bilir, hisseder, görür gibi olur ama o hiçbir noktada tüm çıplaklığıyla tezahür etmez; etmez çünkü elektrik gibi her yerdedir. 

Lenin’e göre devrimin iki şartı vardır. 1) İnsanların mevcut rejimden hoşnutsuz olması, 2) Zamanın değişen etkisi ile rejimin kendilerine karşı itiraz edenlere güç kullanacak mekanizmasının felç olması.

Bu durumda, eş zamanlı veya birbirini tetikleyecek gelişmeler sonucunda, insanlar ideoloji ile vakaların ters düştüğünü fark ederler. Bu ideolojinin çöktüğü noktadır. (Bknz. Kürselleşme, enformasyon devrimi, 28 Şubat ve sonrası Türkiye.)

Hakikati inşa etme ve benimsetme gücünü yitirmeye başlayan ideoloji, gerçekliklere taviz vermeye başlar. (Tanklı tüfekli, kesin netice verecek bir askeri darbe yapamamak.) Bu çaresizlik mistifikasyonda önce küçük, sonra derin yırtıklar açar ve bu kaçınılmaz biçimde bir ihtilalin çırası olur. 

Akıllı/ahlaklı iktidarlar, olgu ve hakikatlerden kopmazlar, ilahlıklarını ilan etmezler, imtiyazlı sınıf yaratmazlar, halka cephe almaz, daha yumuşak bir hakikat fikrine sıcak bakarlar.
Öyle ki, iktidardan düşseler bile ektikleri daimi olacaktır. Çünkü düzenin sahibi artık bir politbüro değil, halkın kendisidir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums