- 15.10.2014 00:00
Türkiye'nin zorlu bir dönemeçte olduğu aşikar. Arabayı devirmeden bu keskin virajı almak, aklı başında kalan herkesin sorumluluğunu gerektiriyor... Malum, araba devrilme tehlikesi geçirirken, sağduyu eski günlere dair hoş bir hatıraya dönüşebilir. Oysa aracı güvenli bir düzlüğe ulaştırmak için soğukkanlılığa en çok ihtiyaç duyulan andır o...
Kandil ve HDP gerçekten feci bir 'hamle' yaptı ve bunun bir bedeli olacak. Ancak mesele bundan ibaret değil. Çözüm Süreci'nin bu safhasında Öcalan-HDP-Kandil denkleminin zayıf yönlerinin tahkim edilmesi ve bunun soğukkanlılıkla yapılması elzem gözüküyor. Yok eğer HDP ve Kandil muhataplıktan çıktı denecekse, bu Çözüm Süreci'nin bittiği anlamına gelecektir. Hem böyle deyip, hem de Çözüm Süreci devam ediyor demek çelişki olacaktır. Çünkü Çözüm Süreci'nin asıl amacı, Kürt vatandaşların haklarının verilmesi değil, PKK'nın silah bırakarak siyasileşmesidir. Burada bir kafa karışıklığı anlamsız olur. PKK sorunu çözülsün veya çözülmesin, Kürt vatandaşların haklarının zaten verildiği ve verileceği aşikardır. O zaman Türkiye'nin neden farklı olarak bir Çözüm Süreci'ne ihtiyacı olsun ki?
Öncelikle Kandil'e güvenilebileceğini, BDP-HDP'nin de normal bir siyasi parti olduğunu varsayamayız. Bu zaten çözülmesi hedeflenen sorunun kendisidir. Bu süreçler, ne kadar öfkelensek de 6-7 Ekim ayaklanması türünden krizlere son derece açıktır. Sorunsuz bir süreç beklemenin hayalcilik olacağı ortada. PKK hala devrimci halk savaşı konseptinde, konjonktürel olumsuz değişimlere uyum kapasitesi çok yüksek ve sahayı domine edebilen bir örgüt. BDP-HDP'ye öfkelenmek doğal ama, zaten Kandil'i bastıracak, onu şiddetten vazgeçirecek türden bir siyasi hareket olsaydı, Çözüm Süreci'nin son safhasında olurduk. Bu sürecin sonunda olabilecek bir şeydir.
O zaman, eldeki etkili araçlar, Öcalan'ın Kandil ve HDP'ye erişim imkanlarının arttırılması ve sürecin gittikçe şeffaflaşarak adımların hızlanmasıdır. Selahattin Demirtaş'ın güvenilirliğini kaybetmiş olması, HDP veya DTK'da başka aktörler olmayacağı, bu hareketin üzerinin tamamen çizilmesinin gerekli olduğu anlamına gelmemelidir.
Hasılı, Kandil ancak isabetli ve hızlı adımlarla barışa ikna edilebilir. HDP'nin yanlış kurgulandığı, öne çıkan isimlerin, özellikle sosyalist vekillerin kifayetsiz olduğu doğru; ancak sürecin asıl zorluğu ve amacı muhatabı siyasi zemine çekmek değil mi? Demirtaş'ın sert açıklamaları, dünkü karakollara saldırı masayı devirmek anlamına geliyorsa, dediğim gibi zaten süreç kesintiye uğramış demektir. Lakin süreç devam ediyor ve çözülebilecek bir kriz yaşanıyorsa, isimler farklı olsa da müzakere ve diyaloğ taraflarla devam etmelidir.
Türkiye'nin PKK karşısında yüksek siyaset yapması ve bölgede kamu otoritesini toparlama hamleleri doğru. Kamu huzuru Kandil'in insafına bırakılamaz. Ancak 'Kürtlere demokratik haklarını veririz, PKK ile de savaşırız' eğilimine dikkat etmek lazım. Bu konsept zaten cemaatçi polis müdürlerinin önerisiydi ki, aslında cazip bir tuzaktır. PKK savaşmaya devam eder, şehitler gelir, PKK'lı gençler ölürken, Güneydoğu'nun stabil ve Kürtlerin mutlu olması mümkün değildir.
Kandil ve HDP'nin güvenilir muhatap olmadığı tezinin güçlenmesi, argüman baştan yanlış kurulduğu için doğru; koşulların tamamını kapsadığından değil. Baştan iyi olmadığını kabul ettiğim bir örnekle anlatayım: Eğer bıçağı insan öldüren bir alet olarak tanımlamışsanız, onu yasaklamanız mantıklıdır. Ama bu aletin olumsuz kullanımlarının önüne geçebilirseniz, sorun çözücü bir mantık adına bu argümanın düpedüz faydasız olduğu ortaya çıkar.
HDP'nin (bu özelliği ağır hasar almış olsa bile) muhatap olmaktan çıkarılmaması gerekiyor. Hükümetin düşkırıklığı ve çaresizlik tuzağına düşmemesi çok önemli. 6-7 Ekim'e gelen süreçte neler yanlış ve eksikti? Kobani hassasiyeti neden anlaşılamadı? Güneydoğu'da PKK'nın sokak eylemlerinde kullandığı gençler üzerine daha önceden sosyal politikalar hayata geçirilemez miydi? Hükümet Kobani konusunda kendisini daha iyi anlatamaz mıydı? En önemlisi de Çözüm Süreci daha hızlı ilerleyemez mi?
Tony Blair'in IRA görüşmelerindeki özel danışmanı Jonathan Powell'ın şu tesbitlerini hatırlatmakta fayda var: 'Ülkenizdeki sürecin bu aşamasında en hayati olan ateşkes ile adımlar arasındaki sürenin fazla açılmaması. Çünkü bu ara açıldıkça işler yanlış mecralara sapabilir. Eğer ateşkes ile adımlar arasında bir boşluk doğarsa, bu boşluk mutlaka şiddet ile doldurulacaktır. İş uzarsa yol kazaları olabilir.'
Ve bugünler için anlamlı olabilecek şu sözler...
'Bu tür yol kazalarını engellemek için yapmanız gereken ateşkes olduğu andan itibaren uzlaşmazlıkları çözecek bir mekanizmayı hemen devreye sokmak. Kuzey İrlanda'da bizim bağımsız bir izleme komisyonumuz vardı. Tarafların ateşkese uygun davranıp davranmadığını onlar takip ve rapor ederdi. Bir hakeme ihtiyacınız olabilir, yoksa işler yanlış bir yöne gitmeye başlayabilir. Hakemlik yapacak bir mekanizma yaratılabilir. Bunun illa ki yabancı bir kişi ya da kurum olması gerekmiyor, içeriden olabilir.'
2013 Mayıs'ında ateşkes ilan edilmişti ama sürecin hala böyle bir izleme komisyonu yok örneğin...
Çözüm Süreci'nde başa dönmek söz konusu bile olmamalı. Yeni zannedilen, aslında geçmişte barışı hep boğmuş cazip tuzaklara bu sıkışık günlerde özellikle dikkat edilmeli. Hele tüm önlemler alınmamış, sigorta mekanizmaları hayata geçirilmemiş, tüm yollar tüketilmemişken...
Şimdi olması gereken tamiratı bir an evvel yaparak aracı piste geri döndürmektir.
Yorum Yap