Bunlar kurucu seçimler...

  • 21.08.2014 00:00

 Türkiye 12-13 yıllık restorasyon döneminde birçok zorluklarla karşılaştı. Lakin özellikle son bir buçuk yılda yaşananlar sanki nitelik olarak çok daha farklı ve daha şiddetliydi. Bizler tecrübeli vatandaşlar olarak bu durumu hemen kavradık. O nedenle mesela Gezi krizinin bir çevre meselesi olmaktan çıktığını, dilimize yerleşen 'Gezi'nin ilk üç günü iyiydi' cümlesiyle deyimleştiğini gördük. Kimse yaşanan sıkıntıları, hataları görmezden gelmiyordu. Ama asıl amaçları halk ayaklanması, hak arama, özgürlük talebi görüntüsünde bir hükümet dizaynı olanların bu krizi araçsallaştırmasına karşı da çoğunluk temkinliydi.

Aynı durum diğer krizlerde de yaşandı ve kamuoyu tavrını hiç değiştirmedi. Paris suikastlarından İmralı zabıtlarının sızdırılması ve 17-25 Aralık darbesine kadar, yaşanan tüm irili ufaklı provokasyonların üst ve alt anlamını birbirinden ustalıkla ayırdı. Çünkü insanların kahir ekseriyeti Gülay Göktürk'ün kavramsallaştırdığı gibi 'Tecrübeli vatandaşlardan' oluşuyordu. Menderes'e, Özal'a ve Erbakan'a kurulan tuzakları iyi biliyorlardı ve bu tuzakları bozamamış olmanın kederini hep hissetmişlerdi. Öcalan boşuna 'Anlaşmak için kiminle el sıkışsam darbeyle gitti' dememişti.

12 yılda yaşanan dokuz seçimin, ama özellikle de 30 Mart ve 10 Ağustos'un böyle bir anlamı da var ve bu anlam Haziran 2014 seçimlerini de kapsıyor. Yani bunlar normal değil, kurucu seçimler. Erdoğan Türkiye tarihinde bir ilki yaptı ve kendisine emanet edilen halk iradesini yeni veya son model vesayet odakları ile paylaşmama kararlılığını gösterdi. Ama bunun için sadece kararlılık da yeterli olmazdı. Merhum Menderes, Özal ve Erbakan'da da bu kararlılık vardı belki, ama Erdoğan'ın siyasi maharetini gösterememişlerdi. Konjonktür farklılıklarından bahsedilebilir; lakin 17-25 Aralık'ta eğer hal edilseydi, Erdoğan'ı kim suçlayabilirdi ki! 'Elinden geleni yaptı ama taarruz çok güçlü ve kapsamlıydı' denerek yeni bir fırsatın yolu gözlenecekti.

Öyle olmadı... Halk üzerine düşeni yaparken, Erdoğan da olağanüstü bir maharet, dayanıklılık, zeka ve cesaret gösterdi. Böyle kritik dönemlerde iyi niyet veya kararlılık tek başına yeterli olmayabilir. Tek bir unsurun eksikliği mücadeleyi kaybetmenize yol açar. Erdoğan'ın ilk dönemleri için dünya konjonktürünün çok elverişli olduğu (düşük seyreden petrol fiyatları gibi) söylenir ve art arda gelen başarılar bu şansa da bağlanırdı. Herhalde son üç sene için kimse bunu iddia edemez. Ortadoğu ve diğer olumsuzluklar işte ortada.

İşte bir lider de bu süreçlerle ortaya çıkıyor. Türkiye böyle siyasi liderlere pek alışık değil. Demirel örneği ortada. Her darbede şapkasını alıp giden, her döndüğünde de devlete daha çok teslim olan, sonunda da 28 Şubatların maestrosuna dönüşen bir 'halk' adamıydı Çoban Sülo. (Acaba hep öyle miydi?) Biz şu kısa cumhuriyet tarihinde nice siyasiler gördük ki, aslında ya baştan vesayetin adamıydılar, ya da sonradan ikna edilip, korkup bu hale gelmişlerdi.

Bu anlamda, Erdoğan'ın gösterdiği yetenek ve cesaret ona bir ilk olma payesini kazandırmıştır. İşte bu liderliğin nevi şahsına münhasır özellikleri nedeniyledir ki, halk talebi ile birleşen bu etki, Yeni Türkiye'yi kurmak gibi, verili şartlarda imkânsız gözüken bir fırsatı ülkenin ayağına kadar getirmiştir. Belli ki halk, Erdoğan ve partisi de bunun farkında. Bu sıradan bir durum değil, sıradan bir geçiş değil. Belki önümüzdeki yüzyılda çocuklarımızın, torunlarımızın ve onların çocuklarının nasıl yaşayacağı ile ilgili bir temel atma töreni bu.

Bu nedenle, son bir buçuk yıldır yaşanan krizler çok daha farklıydı. Kara görünmüştü çünkü. Bu nedenle beş benzemezler yan yana gelebildi, dizayn edilen partiler halkı kandırmak için dindar bir aday bile çıkardı ve bu oyuna Erdoğan'ın pırıltısını silmek isteyen koca bir dünya medyası da girdi. Çünkü bu mesele asla sadece yerli bir mücadele değildir. Erdoğan MİT'i millileştirmeye kalkmasa, füzeleri teknolojisi ile birlikte Çin'den alma cüretini göstermese, Çözüm Süreci'ni başlatmasa, son on yılda 700 milyar dolar kaynağın faize gitmesine ses çıkarmasa, dış politikayı vesayetten kurtarmasa herhalde bu kadar hedef olmayacaktı. Bu karmaşık kavgayı bir üslup meselesine indirgeyenler ya bunu bilerek yapıyor, ya da gerçekten olaya çok yüzeysel bakıyorlar.

Erdoğan son milimine kadar hak etmediği hiçbir yetkiyi kullanmıyor. Başbakanlığında olduğu gibi cumhurbaşkanlığında da gelmiş geçmiş en meşru lider olarak görev yapacak. Sanki seçim hezimetini yaşayan, Kılıçdaroğlu'nu devirmek için kurultaya giden parti kendisi değilmiş gibi, CHP'nin Erdoğan'ın başbakanlığının bittiği, kongrenin de geçersiz olduğuna dair çabasını, yeni dönemde Erdoğan ve Davutoğlu'nun meşruiyetini tartışmaya açmak için bir ilk girişim olarak okumak doğru olur. CHP'ye her zaman olduğu gibi destek yargı pratikleri ve medyadan gelebilecek. (Bu kez yabancı medya daha etkili olabilir. Der Spiegel'in ortaya çıkardığı dinleme skandalı o kaynaktan başka şeylerin de çıkacağına işaret sayılmalı.)

Ancak ben bu krizlerin de yeni Türkiye'ye aşı etkisi yaratacağını düşünüyorum. Zor olması özgün ve kalıcı olması demektir. Zor ama keyifli bir dönem olacak.

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums