Şşşşt sakin ol…

  • 17.08.2014 00:00

 Bir çocuk olarak hayata başlayan insan yine bir şekilde çocukluk çağlarına dönerek bu etabı tamamlıyor. Çünkü çocukluk, biraz da başlangıç demek. Ben çocukların yanında da, yaşlıların yanında da huzur duyarım. Kendi çocukluğumda da yaşlı insanlara karşı ciddi bir çekilim hissederdim. Onların yanında olmak bana mutluluk verirdi. Bu, ergenliğimde yerini merak duygusuna bıraktı. Yeni bir yer olan dünyayı ve insanları tanımak için yaşlı insanlardan daha büyük bir kaynak olamazdı. Onlara karşı anlayışsız, sabırsız ve kaba davrananlara büyük tepki duyduğumu hatırlıyorum. Bu açığı sanki ben kapatacakmışım gibi, azami çaba gösterdiğimi, onlarla daha fazla zaman geçirmeye çalıştığımı da hatırlıyorum.

Babamın Yenişehir'deki büyük dükkânı bu konuda bana zengin bir kaynak sunuyordu. En favori 'yaşlı' arkadaşım arabacı Zeki Dayı idi mesela. Köşedeki kahvenin orada bir araba durağı vardı. Durağın en eski ve en kötü arabası onunkiydi. Arabasını bildiğiniz fırça ve yağlıboya ile boyardı. Kırmızı renkli binek bir Dodge'du bu. Çok fakir olduğu için babam nakliye işlerinde onu tercih ederdi. Beyaz ve kahverengi eşya dahil her şeyi satardık ve aslında bu eşyalar onun arabasının taşıması için genellikle uygun değildi. Ama babam riski göze alır ve eşyaları ona taşıtırdı. Düşünsenize, kocaman bir buzdolabı bir arabanın bagajında ve içinde 80 yaşında bir şoför, belki bir hamal ve 10 yaşında bir çocuk çevreyolunda tıngır mıngır gidiyorlar.

Sık sık yolda kalırdık ve ben bunu babamdan gizlerdim. Zeki Dayı'nın depoyu fulleyecek hali yoktu ve biz menzile varmadan sık sık benzin biterdi. Zeki Dayı beni benzinciye gönderir ve yağ aldırırdı. Araba motor yağıyla da idare ederdi ve yağ çok daha ucuzdu. Bazen de başka bir nedenle araba arıza yapardı. O zaman içim daha rahat olurdu çünkü Zeki Dayı arabasını avcunun içini gibi bilirdi. Yarım saatlik mola da benim için yabancı bir yeri inceleme fırsatı demekti, sorun yoktu.

Zeki Dayı'nın yatalak bir karısı vardı. Ömer Hayyam'da otururlardı. Arada onları ziyarete gider, babamın gönderdiği erzakı mahcup bir şekilde kenara bırakırdım. Nedense bundan suçluluk duyardım. Neden ben böyleyken, onlar öyleydi? Neden yardıma ihtiyaç duyuyorlardı? Biz neden duymuyorduk? Bu adaletsizliğin nedeni neydi?

Zeki Dayı'nın eşi Romanyalıydı. Pencerenin kenarına yerleştirdikleri yatağında yaşardı. Oradan mahalleli ile sohbet eder ve hep gülümserdi. Bana memleketi Romanya'dan hikayeler anlatırdı. Ne yazık ki hiçbiri aklımda kalmış değil. Ben fakirliğin nasıl bir şey olduğunu onların hayatında gördüm. Hiçbir şeyin ziyan edilmediği hayatlar. Evlerin önce pislikten koktuğunu zannederdim. Fakirlerin sıcak suyla çamaşır yıkayamadıklarını, soğuk suyla yıkanan çamaşırların da o hafızama kazınan kokunun kaynağı olduğunu nice sonra öğrendim.

Darbeden sonra Dalan'ın ilk döneminde bizim dükkanlar yıkıldı. Hızla fakirleştik. Zeki Dayı ile bağımız koptu. İçimde her zaman büyük bir üzüntü olarak kaldı onları 'terk etmiş' olmamız. Başımız çok karışmıştı, iflas etmiştik, babam rahatsızlanmıştı. Sonra bunu hayal dünyamda telafi etme yoluna gittim. İlk romanımda onların hayatını mucizelerle değiştirdim. Elimden bu kadarı geldi. Mekânları cennet olsun.

Şimdi bu yazıyı yazarken, gözlerimin önünden hepsi de hayatta olmayan sayısız tanıdık yaşlı yüzler geçiyor. İçimde bir sıkıntı; keşke onlara çok daha iyi davransaydım, daha çok zaman ayırsaydım, daha çok yardım edebilseydim. Çünkü onlar bana o kadar büyük bir hayat tecrübesi verdiler, beni o kadar çok sevdiler ki… Ne demiş olurlarsa olsunlar bana özetle hep şunu söylerlerdi: 'Şşşşt, sakin ol… O kadar da zor değil. Bak biz türlü hallerimizle bunu başardık. Kimimiz çok fakir, kimimiz zengin, kimimiz terk edilmiş, kimimiz ise torun torba sahibi, ama hepimiz başardık. Yaşadık ve insan kaldık. Korkacak bir şey yok. Biraz zor o kadar. Namuslu, mert, inançlı, çalışkan ve iyiliksever ol. Gerisini de hayata bırak. Telaş etme. Önünde çok uzun bir zaman var.'

Sanırım çocuklar ile yaşlılar arasındaki bu sıkı ilişkinin temelinde sevgi kadar karşılıklı bir sığınma hissi de var. Çocuklar, kendilerini görmezden gelen daha genç ebeveynlerinde bulamadıkları ilgiyi onlarda bulurken, yaşlılar için de aynı şey geçerli. Bence yaşlılarını ve çocuklarını horlayan milletler istedikleri kadar gelişmiş olsunlar düzgün bir uygarlık kuramamışlardır. Yaşlılarını sefalete, çocuklarını tacizden tutum türlü insanlık dışı hallere teslim eden bir toplum asla uygar olamaz. Çocukların, yaşlıların sevgi açığı, cari açıktan çok daha tehlikeli bir risktir.

Toplum benim çocukluğumdan çok daha ileri bir düzeyde bugünlerde. İnsanlar devlet tarafından eskisi kadar terk edilmiş değil. Ebeveynler çocukların değerini anlamışlar gibi. Çocukların doğduktan sonra nasıl olsa kendi kendilerine büyüyeceklerine dair o kanı değişti nispeten. Ama daha çok alınacak mesafe var bu konuda.

Çocuklara geleceği, yaşlılarımıza da geçmişi borçluyuz. İkisini topladığınızda hayat ediyor işte.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums