Karar zamanı…

  • 10.08.2014 00:00

 Çoğu insan için karar vermek can sıkıntısına eşdeğer bir durumdur. Çünkü karar vermek, statükonun sağladığı bir konfordan vazgeçme anlamına gelir. Bir önceki kararın neticesi olan statüko, kişinin evreninde bir sınır, tanımlı bir alan ve bir normal oluşturmuştur. İnsan bu tür alanların birleşiminden oluşan güvenli bir evrende yaşamak ister. Hatta ister ki, tüm bunlar onun çabası dışında kendiliğinden oluşsun.

Karar verme işaretleri kişisel hayatımızın ufuklarında belirdiğinde ve de gittikçe belirginleşmeye başladığında genel eğilim ufkun sorunsuz, boş göründüğü bölgeye kafayı çevirmektir. Bir diğer tepki de, yaklaşan cismin henüz ne olduğunu anlamadan acil kararlar almak olabilir. Reddetmek ile panikle hareket etmek arasında yüzleşmekten korkmanın bir benzerlik olduğu söylenebilir. Tatsız durumdan kaçınmak için ya onu yok sayar, ya da kendimizi kötü bir zamanlamayla çalkalanan suya atarız.

Diyelim ki, tam zamanında ve doğru bir karar verdik. Yeni durumun statükolaşması için de zaman gerekir. Her karardan sonra evrenimizin bir bölümü başka bir gerçekliğe geçer ve insanlar çoğunlukla yeni gerçeklikte, bir evvelki gerçekliğe uygun şekilde yaşamaya devam ederler. Senkronizasyon hemen gerçekleşmez.

Geç verdiğimiz kararlar, genellikle bizim verdiğimiz kararlar değildir.

Ya olayların bizi sürüklemesi, ya da vesayetimizi devrettiğimiz bir bilenimizin manipülasyonları ile kendimizi yeni bir durumun içinde buluruz. Bizim yerimize birinin sorumluluğu almasını isteriz. Modern insanın huzursuzluğu bu karar vericilerin, pre-modern toplumlarda olduğundan çok daha kurumsal, karmaşık ve evimizin içine kadar girmiş olması nedeniyledir. Modern insanın verdiği kararların çoğu kendisine ait değildir. Birey için neyin doğru olduğu insana paketler halinde ve çeşitli kanallardan gelir. Hatta artık bir karar verilmesi gerektiğini bile insan bu teknolojiden öğrenmektedir. İnsanın kendisi ve hayatı hakkında soru sormayı unuttuğu bile iddia edilebilir.

Oysa insan kendisini verdiği kararlar ile inşa eder. Aldığı kararlar ile değişir, olmak istediği yönde çabalar, kararlarını buna göre vermek ister. Hatta alınan yanlış kararların ödettiği bedeller dahi insanı biraz daha kendisi gibi yapabilir. Huzurlu olmanın esası insanın kendisini inşa edebilmesidir. Başkalarının aldığı kararlar hayatımıza refah ve başarı bile getirse, kişi bu başarıyı kendi üzerine almadığı gibi, bir sahtekâr gibi hisseder. Vesayeti bir başkasının elindedir ve tedirginlik had safhadadır.

O yüzden bazı insanların aniden çok radikal kararlar verdikleri, rahat hayatlarını bozduklarına şahit olunur. Dıştan bakıldığında çılgınlık denecek rahat bir düzen bozulmuş ve kişi bir maceraya atılmıştır. Böyle kararları o insanın çevresi anlayamaz ve yanlış yere o kişiyi yargılayabilir. O karar gerçekte, başkaları için yanlış olsa, zarar bile verse, o kişinin yeni hayatında daha mutlu olduğu gözlenebilir. Kararın ilk defa o kişi tarafından verilmiş olmasının kendisi, kararın menfi sonuçlarını bastırabilir. Kişi girdiği o yolda kendileşmeye başladığını hissettiği oranda huzuru yakalayacaktır.

Modern tezin aksine insan aslında zaman zaman rasyonel davranmayan da bir varlıktır. Kendini feda etme, çeşitli kahramanlıklar yapma, başkaları için 'kurban' olma gibi bazı özelliklere sahiptir ve insanı insan yapan özelliklerin içinde bunlar da vardır. Aklımız ile sıkıştığımız labirentlerden, modern dünyanın yok saydığı bu manevi özelliğimizle çıkabildiğimiz vakadır. Hiç akla uygun gelmeyen bir davranışla bazen kendimizi bir uçurumdan aşağı atar ve paradigma değiştiririz. Böyle yaptığımızda, bedel öderken, aslında bizim için çizilen ve kabullendiğimiz sınırların mutlak olmadığını görürüz. Önümüzde yeni dünyalar açılır, darlıklarımız genişler.

Bu deneyim insana büyük bir özgüven verir. Hırpalanmış, yaralanmış berelenmiş olabiliriz. Ama hiçbir şeyle değişmeyeceğimiz bir özgürlük ve özgüven duygusu kişiyi adeta yeni bir insan yapmıştır. İnsan doğanın bir parçasıdır, ama insan dünyaya gelip sadece beslenip çoğalarak zaman geçirmekle tatmin olmaz. Hayatını bir anlama bağlamak, hayatının kalıcı bir şey için harcandığı görmek ister. Önemli, değerli hissetmek, başkaları tarafından takdir ve fark edilmek ister. Yoksa bu hayat tüm hayvani ihtiyaçlar tatmin ediliyor olsa bile bir yüke dönüşebilir.

Başarıyı, hazzı ve diğer şeyleri arzulamak ayıp da, suç da değildir. Sorun bunların arandığı ve bulunduğu yöntemler ile aldığımız kararlardır. İnsanın tercih ettiği yöntemler onu aynı zamanda inşa eden mekanizmadır. Amaca erişmek için kullanılan araçlar, amacın kendisinden daha az önemli değildir. Hatta yol boyunca kullanılan araçlar, bir süre sonra amacın kendisini belirlemeye, değiştirmeye başlar. Dünyaya aklın cennetini indirmeyi amaçlayan ama soykırımlara toslayan modern uygarlık gibi.

İnsanın en büyük meşgalesi kendisidir. Her gün uyandığında insanın önüne yeni bir evren açılır. Üzerinde düşünülmemiş bir hayatın, başkalarının kontrolüne girdiği, ama sorumluluğun insanda olduğu bilinmelidir. İnsan hayattayken, hiçbir kayıp, hiçbir hata veya kaybedilmiş uzun yıllar, bir son değildir. Bazen uzun bir hayat, o hayatın içindeki tek bir gündeki yaşananlarla anlam kazanır.

Hayatın iyimserliği de, ölümle sonuçlanan bir hayatın trajedi olmaması da buradan kaynaklanır.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums