Had bilmek iyidir…

  • 27.07.2014 00:00

 Bazen insana 'gerçek' çok bariz görünür ve tüm insanların, hatta insanlığın da bu 'gerçeğe' tabi olmasını beklenir; böyle olmadığı görüldüğünde önce şaşkınlığa, sonra dehşete düşülür. Muhtemelen buradan da öfke istasyonuna varılacaktır.

Her şeyden önce, insanın bir 'had bilme' sorunu vardır. Hadsizlik, insanın sınırlı kapasitesini bilmemesinden kaynaklanır. Had bilmeme meselesi sadece bir adab-ı muaşeret sorunu olarak kalsaydı, iyiydi. Ama bu durum, insanı karanlık tarafa savrulmak gibi birçok semptoma açık hale getirdiği gibi, bir şeye daha neden olur. İnsan haddini bilmediğinde, had sınırları içinde kalan potansiyellerini de değerlendiremez hale gelir. Yani 'haddi aşarak öteki insanlara veya bir davaya zarar verme' durumu ile 'haddin içinde kalan faydalı eylemlerden yoksun hale gelme' noktaları arasında bir sarkaç gibi sallanır.

Had bilme sorununu ne seküler, ne de dini dünya öğretileri çözebilmiş değil. Seküler dünyanın zaten böyle bir iddiası da yok gibi. Hatta, 'birey' olgusunu haddinden fazla şişirerek içinde bireyin kendisine de yer bırakmayacak bir darlık haline getirmiş durumda. Bireyi cemaatin baskısından kurtarma düşüncesi, onu cemaatten koparma halini alınca, aslında varlık nedeni de elinden alınmış oldu. Birey, birey olabilmek için kendisini toplumun bir parçası olarak tahayyül etmeye, onun içinde gerçekleştirmeye mecburdur. Hatta bir insan, yalnız kalabilmek için bile toplumun varlığına ihtiyaç duyar. Diğeri, amaçsızlığa terk edilmiş bir boşluk anlamına gelir ki, Batı'da kültür krizi bu temel sorundan neşet ediyor.

Dolayısıyla, had bilen bir batılı birey, sadece kendi ihtiyaçlarını değil, dünyadaki diğer yaşayan insanları, hayvanları ve çevreyi önemseyecektir. Böylelikle o kişiyi, bir tüketim karadeliğine dönüştürmek, kendi hayat biçimini garanti altına aldığını düşündüğü bencil politikalara dayanak yapmak mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla, Batılı bir insanın had bilmemesi, kendi had sınırlarını üst kurumun işgaline açması anlamına gelecektir. Sonsuz kere sonsuz özgür olduğu fikri ile büyülenen insanların acısını antidepresan sektörü ve new-age tinsel akımlar gidermeye çalışır. Tabii, ciddi bir ücret karşılığında…

Batı ve Doğu derken, bunun coğrafi bir tanım olmadığını hatırlatmak isterim. Batılı yaşam biçiminin müdahale ettiği, özgün olanı dönüştürmede ya tamamen ya da kısmen başarı kaydettiği melez bir dünyadan bahsediyoruz. Batı ve Doğu dediğimiz fenomenler, bir bireyin içinde bile iç içe geçmiş haldedir. Kaldı ki, yukarıda bahsettiğimiz türden sorunlar, modern öncesi dünyada da (bu kadar kompleks halde olmasa bile) yaşanmaktaydı. Sorun, modern zamanlarda bunun sistemli bir müdahale biçimine dönüşmüş olmasıdır.

İslam coğrafyasında, Doğu'nun mazlum tüm halk ve devletlerinde, istismar edilmeye karşı ortaya çıkan direnç, modernizmin paradokslarının nispeten daha az içselleşmesine de yol açtı. Haliyle, Manhattanlı bir finansçının, bir Gazzeli'den daha çok anlam kaybına uğradığına şahit olunabilir. Mutluluk endekslerinin, ülkelerin gelişmişlik ve zenginlik ölçütleriyle uyumlu çıkmadığını gördüğümüzde şaşırırız. İntihar oranlarında gelişmiş toplumların önde olması bizi hayrete düşürür. Muhtemeldir ki, bize dikte edilen değerler sistemi üzerinden düşünüyoruzdur.

Ama had bilme sorunu bu dünyada da vardır. Çünkü bu temel bir sorundur. Dinler müminleri had bilmeye çağırır. Allah'ın bizi yarattığını, dünyanın efendisi olmakla onurlandırsa da, birer kul olduğumuzu bilmek, insana iyi gelir. Ölüm daha az korkutucudur. Batı'da Hıristiyanlık çökertilmiş, cemaatler de dağılmıştır. Ama Doğu'da din, tahakküm ve adaletsizliğe karşı bir sığınak olmuştur. Sığınak cemaati korur ve birarada tutar. Birarada olmak, dayanışma, kendi gibi kalmak ve direniş insana umut verir. İnsanı para pul, mal mülkten önce, hayatının iyi bir şeye adanmış olması mutlu eder. Bu hayatın önemli sırlarından ve imkanlarından birisidir.

Ama insanlar yine de hadlerini bilmezler. Dünyayı din adına kurtarmak ile bilim adına kurtarmak arasında 'içgüdü' olarak bir fark yoktur. Cioran'ın dediği gibi, her insanın içinde bir peygamber uyuklar ve o uyandığında, dünyadaki kötülük biraz daha artar. Dinler, bunu görmüş olmalıdırlar ki, müminleri sahte peygamberlik konusunda sıkça uyarırlar. Haddini bilmeyen kişi, şirk koşmuş ve sahte peygamberliğini ilan etmiştir. Sahip olmadığı bir yetkiyi kullanıyordur. Sahip olunmayan bir yetkiyi kullanmak, kullanılmak anlamına gelir.

O yüzden, evrende bir el sürekli dengeleme işi ile iştigal eder. Haddinden fazla düşeni yukarıya, yükseleni de aşağıya iter. Ruhsal dünyanın da atmosferi vardır. Bizleri meşru hayatın olduğu alanda tutmak için birtakım sistemler çalışır. Ben buna Allah'ın iradesi diyorum; başkası ne derse saygım var. Ama böyle bir sistemin varlığı kanımca kesindir. Had bilmeyenler, kendilerine tanınan bir mehilden ve çokça tanınan fırsatlardan sonra tasfiye edilirler.

Had bilmeme, en temel insan ve insanlık sorunudur. Orada huzur ve mutluluk bulunmaz. Had bilmeyen gömleğinin düğmesini yanlış iliklemiştir ve bunu düzeltmeden hiçbir işi düzgün gitmez. Vicdan eylemi onaylamaz. Bundan en emin görünenlerin dahi içinde bir kıymık sürekli ele gelir.

Had bilmek iyidir…

Ramazan Bayramınız mübarek olsun.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums