Sağlam siyaset, berrak kafa…

  • 20.07.2014 00:00

 Baskı ve zulmün, şiddet yöntemleriyle ve belirli bir zaman aralığında yapılan türü daha çok tepki çeker. Mesela bugünlerde yaşanan Gazze zulmü gibi… Plajda oynayan çocukların uçaklarla parçalanması bile gerekli tepkiyi ortaya çıkaramıyor. Eksik olan ne ise, o eksik kalmaya devam ediyor ve tabii ki adaletsizlik de… Bu aklımızı karıştırıyor ve insanları hayli de öfkelendiriyor, murad edilen de bu.

Oysa asıl mücadele başka bir yerde kaybedilmiştir. Gazze şiddeti bir kararın sadece sonucudur. Ve o karara etki edecek başka bir güç meydana çıkmadıkça, çocukların en vahşi şekilde ölmesi bile insanlığı harekete geçiremeyecektir. Hatta öfkenin ve adalet arzusunun yol açtığı karşı hamleler, sadece tahakkümün devamı için araçsallaşır.

Batı'nın demokrasiyi tüm dünyaya yayma arzusu eğer gerçekten sahih ve namuslu bir amaç olsaydı, Mısır'da Müslüman Kardeşler'in Batı standartlarının bile üstünde bir sivil itaatsizlik örneğiyle iktidara gelmesi kendileri ile gurur duyacakları bir gelişme olurdu. Hele Türkiye'de AK Parti hareketi ve Erdoğan, Yeni Dünya için büyük bir imkân olarak görülür, Batı ile Doğu'nun, Batı ile İslam'ın arasında yıkılan köprülerin tamiri için el üstünde tutulurdu.

Oysa Batı'nın politika tayin etmekte baskın olan cenahı, Mısır'da bir diktatörü, Suriye'de bir kıyımcıyı, Türkiye'de ehlileşmiş, ılımlı bir İslamı daha işlevsel buluyor. İslam ve Doğu'nun önüne iki seçenek konuyor; Ya IŞİD'leşecek, ya da uydu, light İslam ülkesi olacaksınız. IŞİD, EL Kaide ve Taliban, Batı'nın 'kurucu ötekisi' olarak çok işlevsel. Hem müdahale hakkı doğuruyor, hem de özneyi herkesin korktuğu bir nesne haline getiriyor. Light İslam ise, IŞİD örneğinde terazinin diğer kefesinde diğer bir nesneleşme.

Bu anlamda, totaliter tüm zihniyetlerin nefret ettiği melezleşme tepki çekiyor. Stereotiplere, klişelere uymayan her özne gibi tehdit olarak görülüyor. Hem Müslüman, hem demokrat, hem de özne olmak, özgür olmak, seçenek dışı. Müslüman ya kafa kesecek, ya modele itaat edecek, ya da antisemitist olacak. Tüm sistem buna göre dizayn edilmiş ve bunun dışında kendiniz gibi görünmeniz adeta imkânsız hale getirilmiş. Tehdit görülenin şeytanlaştırılması, itibarsızlaştırılması, söylenenin ya seçilerek, ya bağlamından koparılarak, ya da tamamen çarpıtılarak yansıtılması, tabii ki bir tercih meselesi.

Dert bununla da bitmiyor. Gazze'de yaşananın ne kadar can yaktığı ortada. Bu adaletsiz sistemin nasıl çalıştığına dair kafa yorulmadığında, 'Hitler az bile yapmış' ve 'Türkiyeli Yahudiler tepki versin, yoksa!' seviyesine inmeyi de beraberinde getiriyor. Oysa o Filistinli çocuklar biz lümpenlik ve popülizm yapalım diye ölmüyor. Bilakis, tam da tepki bu düzeye sıkıştığında adaletsizlik meşrulaşma imkânına kavuşuyor.

Oysa Türkiye ayakta kalan tek alternatif ve değeri, kendi özgün kimliği ile ama demokrasinin içinden konuşmasından ileri geliyor.

Tarihin garip bir cilvesi olarak, Türkiye hem köküne, inancına, hem de demokrasiye sahip çıkan melez bir kültür üretti. Bu sosyoloji, saygı ve eşitlik talep ederken, bir yandan da kimliğinden vazgeçmeyi, lightlaşmayı reddediyor, ama demokrasiden de kopmuyor. Son 13 yılın en önemli değeri budur.

Muhtemelen 13 yıl önce, hareketin böyle evimleşeceği tahmin edilmemiş, artık atıl hale gelen ve kullanım değeri biten Kemalist ulusalcı vesayetin yerine, içinde din sosu da olan, 'sosyolojinin uyanmasını sağlayacak adaletsizliklerden' nispeten arınmış, ama temel olarak iktidarın yerelleşemediği bir ılımlı İslam hükümetleri dönemi umulmuştu. AB üyeliği sopası, NATO kalkanı, mali nefes darlığı ve buna münasip 1838 Osmanlı-Britanya Ticaret Anlaşması (tam teslimiyet) karakterini koruyan ekonomik çatı birliktelikleri, zaten yolun ne olacağını tayin edecekti.

Farklı bir şey oldu… Türkiye, reformlar bir yana, ekonomik anlamda beklenmedik bir özgürleşme, kalkınma yaşadı. Bu durum, Türkiye'nin iç ve dış siyasi özgürleşmesinin önünü açtı. Melez model, mühendislik öngörüsünden çıkıp, yerel inisiyatifin ürettiği bir karakter haline gelmeye başladı. Bunun sonuçları, belki tüm Ortadoğu ve mazlum diğer ülkelere model olabilecek bir sinerji yarattı.

Bu durumdan nefret edildi. Büyük bir risk olarak görüldü. 'Türkiye'nin artık model olamayacağı' kampanyası aslında bu başarıyı itibarsızlaştırmak içindir. Yukarıda dikkati çektiğim lümpen, eski Türkiye'ye dair tepkiler sadece bu değirmene su taşır.

Bugün Türkiye'de esas olarak bu iki görüşün mücadelesi yaşanıyor. Özgün, dindar, demokrat bir lider ülkeyi özgürleştirmeye devam mı edecek, yoksa hal edilerek, yerine çakma dindar bir lider, hareket mi geçecek? Artık bu bir AK Parti, CHP, MHP ve HDP sorunu değildir. Her hareketin, ama özellikle AK Parti ve HDP'nin içinde ciddi bir kafa berraklığına ihtiyaç vardır. Bunun ortası veya ertelemesi kanımca yoktur. Erdoğan düşerse Türkiye devşirilecektir. Sayın Erdoğan hata yaparsa da marjinalleştirilecektir.

Normal zamanlarda değil, yeni yüzyılın paradigma değiştirdiği günlerdeyiz. Sade suya tirit, yalınkat değerlendirmelerin, orta veya üçüncü yol'culukların konforuna sığınmak mümkün gözükmüyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums