PKK’nın Öcalan’ı bitirme planı

  • 17.07.2011 00:00

O gün, Silvan’dan felaket haberi daha gelmeden, sizin de yakından tanıdığınız Balıkçı aradı beni. Bir gün barış tarihi yazıldığında Balıkçı, hem önceki yıllardaki duruşu, hem de Yıldıray Oğur ve Neşe Düzel’e verdiği mülakatlarla, gerçek adıyla orada hak ettiği yeri alacaktır. Bunu Balıkçı’nın eski ve yeni süreçlerdeki rolü nedeniyle değil sadece, bir Kürt aydını olarak sahip olduğu cesaret ve duru yaklaşımı için de söylüyorum. O kadar çok Kürt tanıyorum ki, en sıkışık anlarda, sağduyu ve özeleştiriyi elden bırakmayan. O yüzden barışa inanıyorum, bu çok acılı günlerde bile ümidimi kaybetmiyorum.

Çünkü sanıldığını aksine, insanoğlunun mahkûmiyeti savaşa değil barışa, ölüme değil yaşamadır.


Balıkçı, bana Diyarbakır-Lice yolunda kaçırılan iki asker ve bir sivil vatandaşımız için Selahattin Demirtaş’a bir çağrı yapmak istediğini söyledi aradığında.

Ona göre, liderlerin kalibresi, sıradan değil, zor zamanlarda ortaya çıkardı. Devlet Bahçeli’nin 1999’da Abdullah Öcalan’ın idamını engelleyecek yasaya tüm tabanını karşısına alarak imza atması, Abdullah Öcalan’ın aynı sene, örgüt ve taban intikam almak isterken “Barışa devam” demesi, 27 Nisan muhtırasında Başbakan Erdoğan’ın demokrasiye sahip çıkıp dik durması...

Balıkçı bunların tarihin kırılma noktaları olduğuna inanıyor, ki çok haklı. O kırılma anlarında, eğer kalibresi yüksek yöneticilere sahipseniz, ne âlâ. Yoksa sürekli “beklenen”, “bilinen”, “alışıldık” talihinizi yaşamaya devam edersiniz. Felaketleriniz bile sürprizli olmaz, tapon olur.


Balıkçı benim gibi, üç kişinin kaçırılmasının herhangi bir olay olmadığına inanıyordu. Beklenen felaketi beklemek istemiyordu. Demirtaş’a, “Bu insanları kurtarmak için inisiyatif al” çağrısı yapacaktı. Bu çabayı göstermek, Barış Konseyi’nin kurulmaya başlandığı, Öcalan’ın “Anlaşma sağlandı” dediği günlerde, BDP’nin tarihî yükümlülüğüydü.

Ben de oturdum onun dediklerini yazdım. Hatta taşra baskısına da girdi bu çağrı. Ancak o acı haber geldi. O sırada IMC televizyonuna son romanım Jerusalem hakkında röportaj vermeye çıkmıştım. Döndüğümde 13 asker, yedi PKK’linin öldüğünü gördüm. Kaçırılan üç kişiyi arayan, bir gün evvel Hazro’daki karakola roketatarla saldırıp bir askeri şehit eden PKK’lilerin peşinden giden timlerden birine baskın yapılmıştı. Pimi çekilmiş bomba nihayet patlamıştı. Çocukların çoğu yanarak öldüler. Allah rahmet eylesin. Ölen yedi PKK’li için de üzgünüm. Sonuçta 20 ailenin ocağına ateş düştü. Önlenebilirdi, önlenemedi. Demirtaş da aynen bunu söyledi. Siyasilerin beceriksizliğinden bahsetti.

Şimdi, basit birkaç soru sormak istiyorum. Kürt sorununun devlet algısı ve eylemi açısından 10 sene önceki haliyle bugünkü durumu arasında bir fark var mıdır? Vesayetin geriletilmesinde, zenginleşmede, insan haklarında, yeni anayasa ümidinde, inkârda, sivil çözüm kanallarının olanaklarında, her şey iyiye mi, kötüye mi gitmiştir?


Peki Öcalan, “Anlaşma imzaladık, Barış Konseyi kurulacak” dediği ve bizim de 12 kişilik konseyde artık isim tesbit edilme aşamasına geçildiğini bildiğimiz bir günde, Çankaya’da Koşaner’e “Balyoz sanıkları YAŞ’ta terfi almayacak” notası verilirken, bu eylemin amacı ne olabilir? Silvan, dağ başı, ücra bir yer değil. PKK’nin üç adamı kaçırması, karakol bombalaması, Hakkâri’de uzmanları sırtından vurmasının anlamı nedir?

Deniyor ki, çatışmasızlık döneminde 43 tane de gerilla öldürüldü, kimsenin gıkı çıkmadı. Bir kere bu yalan. Çoğunu sorguladık. TSK’yı itham ettik, bunların karanlık operasyonlar olduğunu da açık açık yazdık, defalarca. Öcalan’ın 15 Temmuz’u kadük ilan ettiği günlerde, askeri kışlasından çıkarmak için bu kadar didinmenin anlamı ne?


Silvan, tamamen kirli bir saldırı. İki tarafın içindeki savaş konseylerinin çocukların hayatı üzerinden savaşı devam ettirme planı. Burada asıl hedef Abdullah Öcalan. Onun müzakerelerdeki tek kozunu, yani PKK, BDP, KCK ve tabanı üzerindeki hâkim gücünü devlet nezdinde sıfırlamak, itibarsızlaştırmak, AK Parti’yi de devletin içindeki savaş konseyinin yanına atmak.

İstediklerini de büyük oranda yapmış oldular. Hemen ardından bir polis memurunu da öldürerek çatışma sonrası doğacak sağduyu ortamını da hedef aldılar.

Şu anda Türk tarafının, sakinliğini korumak dışında çok fazla yapabileceği bir şey yok gibi. Abdullah Öcalan’ın, tarihe gömülmemesi için altın vuruş yapması, PKK’yi sert dille ve açıkça karşısına alması gerekiyor. Bu da yeterli değil. BDP’li Kürtlerin, Öcalan’ın bu çıkışına güçlü bir destek vererek PKK içindeki savaş konseyinin tasfiyesini sağlamaları şart. BDP ise, içinde bulunduğu sefil durumdan çıkmalı. Bu bir “PKK terör örgütüdür deyin” türünden bir çağrı değil. Bu tarihî bir kırılma ânı. Hem Öcalan’ın, hem de Kürt aydınlarının sesini yükseltmeleri gerekiyor. Olan olmamış sayılamaz. PKK’nin paradigma değiştirmesi, terörden, siyasete geçmesi için kalibresi yüksek öznelere ihtiyaç var.


Türk tarafı koskoca bir orduyu, onun yargı, bürokrasi, medya ve iş dünyasındaki uzantılarını inine sokarken, Kürtlerin beş bin kişilik bir silahlı gücü terbiye etmeye yanaşmamaları düşünülemez. Sebahat Tuncel gibi, sekiz askeri havaya uçurmanın siyaseti özgürleştirdiğini söyleyen bir zihniyeti, Kürtler artık hazmetmemelidir.

Yerde kan var. Ondan barış çıkarmak zorundayız.


markaresayan@hotmail.com
 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums