Diktatör de olmasa Erdoğan'dan 'kurtulmak' lazım

  • 6.02.2014 00:00

 Ülke adeta bir açık ameliyat geçiriyor.

Ülkenin, tarihinde herhalde hiçbir dönemde bu kadar 'şeffaflaştığı' olmamıştı. Yargı, istihbarat kurumları, emniyet, cemaatsel yapılar, dış siyaset gibi konular kamuoyu önünde tartışılıyor. Krizin yarattığı olağanüstü 'şeffaflık' ve 'açık sözlülükle' birçok iddia ve sızdırma bilgiler önümüze seriliyor. İlginç, ilginç olduğu kadar tehlikeli, tehlikeli olduğu kadar da verimli olabilecek bir açık ameliyat geçiriyoruz.

Tabii, bu durum çok uzun süremez. Hiçbir devlet kendisini bu kadar 'şeffaf' kılacak bir süreci uzun tutamaz. Bundan kastım, tabii ki demokrasinin olmazsa olmazı olan türden bir şeffaflık değil. MİT TIR'larının arandığı, yargı erki ve istihbarat kurumlarının birbirine silah çektiği, bilgilerin dışarıya servis edildiği, bunun da siyasi bir amaç dâhilinde yaşandığı bir 'açıklık' bu.

Zırhı soyulmuş elektrik kablosunu çıplak elle tutmak gibi.

7 Şubat MİT krizinde açığa çıkan, günümüze doğru çığ gibi ilerleyen, 17 ve 25 Aralık operasyonları ile -şimdilik- dip noktasını bulan bu deprem, olağan değerlendirmeler yapmayı da güçleştiriyor. Geçen günlerde güneydeki sahil ilçelerinden birinde, Erdoğan ve AK Parti'den hiç hazzetmediğini söyleyen CHP'li bir çiftle konuşuyordum. Neredeyse AK Parti'ye oy verecek kadar ürkmüşlerdi. 'En nihayetinde, ne kadar hazzetmesek de, meşru bir hükümet var karşımıza. Ama başka türlü yapılarla nasıl baş edilir ki!' diyorlardı özetle.

Kriz devam ettikçe, bu eğilim muhtemelen artacak. 'Erdoğan'ı indirmek' için yapılan her kamikaze saldırıyı, hangi partiden olursa olsun vatandaşın kendisine yönelik algılayacağı sınıra ulaştı çünkü. 'Siyasetin yanında yer almak' şeklinde özetlenebilecek ilkesel duruştan daha öte, evlerimizin, işyerlerimizin içine kadar girebilecek bir istikrarsızlık ve belirsizlikten bahsediyoruz. Burada insanlar, Erdoğan, Kılıçdaroğlu veya başka liderleri değil, kendi hayatlarını, işlerini ve çocuklarını düşünüyorlar.

Nitekim, Gezi krizinde de meşru itiraz, alan, şiddet ve zaman taşması yaptığında, ibre hızla Erdoğan'a doğru dönmüş, kaybedilen birkaç puanlık oy kaybı geri gelmişti. O zamanlar izah etmeye çalıştığımızda linç edildik ama, referandum kararının alındığı gece eylemler bitirilseydi, bu Türkiye'nin demokrasi kazanımı olacaktı. Ama öyle olmadı, çünkü inisiyatif gençlerin elinden kaçırılmış, siyasi operasyona kaydırılmıştı.

Muhtemelen en az Mart seçimlerine ve seçim sonuçlarının hazmedileceği Nisan ayına kadar tetikte olacağız. Bundan sonra, eğer sonuç alınamazsa, yine muhtemelen 'son düzlüğe' ve 'yeni temaya' hazır olmak lazım.

'Yolsuzluğa batmış, yargıya ve medyaya baskı yapan diktatör' propagandası, yerini 'Erdoğan hepimiz için büyük bir risk, iddialar doğru olmasa bile, bir kişiyi kurban etmek, bir ülkenin ateşe düşmesine yeğdir' alacak. Erdoğan bu sefer, seçimleri kazanmış, ama ülke için büyük risk ihtiva eden, dolayısıyla feda edilmesi gereken lider olarak pazarlanmaya çalışılacak. Bunun için halkın dehşete düşürülmesi gerekiyor. Kitlesel eylemler, kitlesel saldırılar ve 'ses getirecek suikastlar' olabilir.

Bu öngörüler, -en azından benim adıma- istihbari bilgilere değil, şahsi tecrübelerime dayanıyor. Umarım yanılırım. Doğduğum yaşadığım bu ülkede, genç yaşıma rağmen böyle sayısız dönem yaşadım. Devletin de buna göre önlem alması, bu dönemi adeta hiç uyumadan alarm seviyesinde geçirmesi lazım.

Tüm bu olağanüstülüğe rağmen, yaşananların son derece normal olduğunu söylemem garip kaçabilir, ama öyle, çok normal. En az 90 yıllık bir totaliter devlet yapısı ve iliklere kadar işlemiş bir ataerkil vesayet zihniyeti ile malulüz. Üstelik bu sadece son 11 yıllık değişime direnen statükocu kesimler için geçerli motif değil. Hepimize sirayet etmiş. O nedenle eski rejimden koparken, sadece ağır kavganın zorunlu kıldığı keskin hamleler değil, reformcu bloktaki zihniyet sorunları nedeniyle de çelişkili haller yaşadık.

İşte normal ve sağlıklı dediğim şey de bu... Değişiyoruz, kendi demokrasi kültürümüzü kendi özgün hallerimizle damıtıyoruz. Başka türlü nasıl olabilirdi ki! Bir günde mükemmel bir demokrasiye geçiş yapmayacaktık elbette. Arada yaşamamız, bedel ödememiz gereken, tecrübelerimizle 'farklı' davranarak aşacağımız sorunlarımız olmalı.

Yeni sorunlar değişim demektir.

Bizler 27 Nisan'da askerin muhtırasına direnen bir hükümeti ilk kez görmüştük ve bu tavır ülkeyi ilk defa tecrübe ettiği yeni sahalara taşıdı. Her defasında, halkın desteği ve ahlaki üstünlük ile yeni mesafeler kat edildi. 12 Eylül 2010 referandumundan sonra da, ilk kez siviller baş başa kaldı. Duvara çarptık ve bugünlere geldik. Eğer 27 Nisan, 367 kararı, darbe denemelerine çarpmasak, çarptığımızda ise 'farklı bir şey' yapmamış olsak, eski bildik dünyamızda oyalanacak, hiç gelişmeyecektik. Haliyle 17 Aralık gibi bir sorunumuz da olmayacaktı.

7 Şubat ve 17 Aralık gibi ağır krizleri kimse yaşamak istemez. Ama yaşanmaması için gerekli olan öngörüye ve kıvraklığa sahip olmamışsanız, yaşanması sizi yeni bir kavşağa getirir, bir üst level'ın önüne...

Yeni bir şey mi yapacaksın, geçmişi mi tekrarlayacaksın?

Krizden çıkışın mottosu bu sorudur.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums