Böyle adalet, böyle arınma olmaz

  • 9.01.2014 00:00

 Çok ilginç zamanlar yaşıyoruz. Her gün acaba bugün sırada hangi operasyon var diye merakla uyanıyoruz. Yolsuzlukla mücadele perisi birden ülkemizde üs kurmuş gibi. Evvelki günkü menüde İzmir'de yapılan operasyon vardı. Bu satırlar yazıldıktan sonra başka bir operasyon İzmir'dekinin pabucunu dama atmış olabilir. Belli ki, 30 Mart'a kadar Yolsuzluk Perisi sürekli Türkiye'de faaliyet gösterecek. 30 Mart'ta alınacak sonuca göre, üç ay sonra çok başka şeyleri konuşuyor olabiliriz. Ya da, ne bileyim, olur da vesayeti çaresiz kabul etmek zorunda kalır, kendisini hedef alanlarla uzlaşırsa, Erdoğan bir günde yeniden 'diktatörlükten' kahraman lider makamına terfi edebilir. Bu da olmaz, mücadeleyi kaybederse, 1071'den beri yaşanmış her şeyin hesabı Erdoğan'dan sorulabilir.

Evet birkaç ay içinde bunların hepsi olabilir. Ama bunların hepsinin olabileceği bir zaman dilimi, asla güvenilir bir dönem değildir. Tehlike büyüktür.

Tarih 3 Haziran 1960... Hürriyet gazetesinin manşeti şöyle: 'Polatkan'ın zimmetinde 4 milyon lira çıktı!'. Manşetin alt başlığında ise şu yazıyor: 'Ziraat Bankası kredi yolsuzluğu da 75 milyon liranın üzerinde. Sabık iktidar erkanının bankalardan külliyetli paralar çektiği anlaşılıyor.'

1960 darbesinin hemen sonrasında hayali yolsuzluk dosyaları bugünkü gibi medyaya boca edilmiş, hukuksuz yargılamalara kamuoyu desteği böyle sağlanmıştı. Menderes'in gizli kasaları açılıyor, yolsuzluk belgelerine el konuyordu görünürde. Kamuoyu bu bilgi bombardımanı karşısında ambale edilmişti. Medya bir sağdan bir soldan vuruyordu. General Burhanettin Ulaş gibi isimler, Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun Paşa'nın karanlık ilişkilerine yönelik tanıklık yapıyordu. Bir yandan da 'kilot', 'bebek' , 'köpek' davalarıyla Menderes ve sabık DP iktidarı gözden düşürülüyor, hükümetin en büyük güvencesi olan geniş halk desteği, özenle seçildiği belli olan semboller üzerinden yok edilmeye, en azından etkisiz hale getirilmeye çalışılıyordu.

Nitekim darbeciler başarılı olmuştu. Menderes ile iki Bakanı Polatkan ve Zorlu idam edildiler. Daha birçok vekil işkencelerle hayatını kaybetti. Bu insanlık dışı darbe, halka büyük bir demokrasi atılımı olarak yutturulmaya çalışıldı. DP'li seçmen bir şeylerin yolunda gitmediğini çok iyi biliyor, öfkeleniyor, Menderes için yas tutuyordu ama, darbenin meşruiyeti, cuntanın gücü ise emsalsizdi. Zaten artık, tüm bu iddialarının doğru veya yanlış olmasının hiçbir anlamı yoktu. Maksat hasıl olmuştu. Menderes devrilmişti. Konu kapanmıştı.

Üstelik Menderes, kendisine zorla -burada yazamayacağım şekilde- prostat işlemi yapan, üzerinde sigara söndüren işkencecilerine 'İstirham ederim, yapmayınız' diye konuşacak kadar kibar bir insandı. O subaylardan birisi de, idam günü işkenceden bitap haldeki Menderes'e o tarihi alaycı bakışı fırlatan Teoman Koman'dı.

Bu ülkeyi yarım asra yakın artık Teoman Koman'lar yönetecek, bedeli sadece Menderes değil bütün bir millet ödeyecekti. Türkler, Kürtler, Aleviler, azınlıklar ve hala 1960'ı bir demokrasi şöleni olarak görüp destek veren, bugün de aynı düşkünlük içindeki 'sol'cular da kendilerine düşen payı alacaklardı.

Darbeciler akılsız değildi. 'İş bittikten' sonra, ülkede görece bir demokrasi rüzgârı estirdiler. Menderes'in en büyük hatalarından Tahkikat Komisyonları, basına sansür ve örgütlenme yasakları gibi konularda adımlar atıldı. İki dönem arasındaki 'kontrast' en azından darbe yönetimi tahkim olana kadar keskin olmalıydı. Ama çok geçmeden, yani CHP yine iktidar olamayınca, 1971, 1980 ve 1997 darbeleri yaşandı. Bu demokrasi rüzgarının bir senaryo olduğu anlaşılmıştı ama, olan da olmuştu.

Antik barbar çağlarda yaşamıyoruz. Lakin bu sadece görüntüde böyle. Mücadele çok daha sert geçiyor ama, kamuoyunu rahatsız etmeyecek, hatta bu tür barbarlıklara destek bulacak gösterişli kılıflara ihtiyaç var. Günümüz dünyasında algı ve piar her şey. Medya gücü, bir şeyi istediği gibi algılatmak için yeterli. İran dün bir şer devletiydi. Bugün ise El Kaide'den kurtulmak için ABD'nin en güvenilir partneri olmak üzere.

Peki ya hükümet?

Ya iddiaların tümü, ya da en azından bir kısmı doğruysa? Siyasete sahip çıkalım derken, ya hata yapıyorsak? Kabul ediyorum çok zor bir durum bu. Hükümete her şeyi ile kefil olmak gibi bir görevimiz var mı? Neden olsun ki! Darbeye hayır demenin, hükümete kefil olmak ile bir ilgisi yok. Cumhurbaşkanı Gül, Genelkurmay ve kamuoyu üzerinde, yolsuzluk iddialarının yarattığı meşruiyet ile baskı kurulmak adına böyle bir ikileme hapsedilmek istensek de, bu da algı mühendisliğinin bir parçası. 1960'da Menderes'e sahip çıkılsaydı, bu onun olası hatalarına değil, milletin kendi iradesine sahip çıkması demek olacaktı. Sonra yaşanan tarih bunun bir ispatı değil de nedir? Bugün Menderes'in hatalarını değil, darbeler, faili meçhuller ve yoksulluk tarihimizin bize ödettiği acı bedelleri hatırlıyoruz.

Paralel yapılanma tüm operasyonlarında haklı dahi olsa, seçtiği gizli yöntemler, zamanlama ve siyasi amaçları ile, yeni bir vesayeti kuruyor olacaktır. Yargının kendi içinde bağımsızlaşarak siyaset kurumunun boğazına çökmesi, adaleti değil, ancak zorbalık getirir.

Yargı tasarrufları, yolsuzluk iddiaları, yeniden yargılama ve her şey tamamen iktidar mücadelesinde araçsallaştırılmış vaziyette. Hiçbir habere güvenemiyoruz. Neyin aslında ne amaçla kullanıldığını bilemiyoruz. Bu böyle gitmez. Böyle adalet de, şeffaflaşma da, arınma da olmaz.

Halkı istediği yere sürü gibi yönlendireceğini düşünenlerden halka fayda gelmez.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums