Yeni dönemde kıyım da pazarlık da yok

  • 6.01.2014 00:00

 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile 4 Ocak Dolmabahçe toplantısında öncelikli olarak dikkatimi çeken husus, Başbakan ve bakanlarının çok rahat ve kendilerine güvenli halleriydi. Sosyal medya ve basındaki yüksek tansiyon veya olağanüstülük durumu ile tezat, ne yaptığını ve yapacağını bilen bir devlet görüntüsü vardı. Yargı ve emniyetin geçirdiği ve sanırım ülke tarihinde benzersiz olan bir kriz ortamında bunun önemli bir 'devlet' kazanımı olduğunu düşünmek gerekiyor.

Bu kanaatimi, Başbakan ve bakanların jest ve mimiklerine bağlamıyorum tabii. Sorulara verilen cevaplar itibarıyla, panikle hareket eden değil, hükümet etmenin ve devlet olmanın ciddiyetine bağlı bir görüntünün ortaya çıktığını söyleyebilirim. Paralel yapılanma ile Hizmet Hareketi'nin birbirinden titizlikle ayrıldığı vurgulandı Başbakan tarafından. 'Bu iş medyadaki salvoların önüne geçti. Önlem almak zorundayız. Ama cemaate kıyım yapmak gibi bir şey olabilir mi? Böyle bir şey asla akla getirilmemeli. Türkiye bir hukuk devletidir' diyen Erdoğan, şantaj, dinleme ve komplo yapan bir paralel devletle çalışmanın millete ihanet olacağını söyleyerek, bu konuda ise uzlaşma olmayacağını kesin bir dille ifade etti.

Kamuoyunun en çok ilgisini çeken 'Islak imzalı' mektubu açıklarken, Erdoğan, dershaneler ve tasfiyeler konusunda pazarlık etmeyeceğini belirtti.

Erdoğan'ın tavrı net. Paralel yapılanma hukuk dairesi ve deliller eşliğinde tasfiye edilecek. Dershaneler konusunda da açıklanan program uygulanacak. Ama bu, Hizmet Gönüllüleri ile ilgisi olan bir durum değil. Kimsenin, böyle bir yapının içinde kanıtlanmış faaliyetleri olması dışında, bir camiaya üye olduğu için zarar görmesi söz konusu olmayacak.

Başbakan düzeyinde verilen bu teminat önemli. Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda yeniden yargılanma gibi konuların konuşulduğu bugünlerde, doğru bir amacı yanlış yöntemlerle uygulamak hatayı tekrarlamak olur çünkü.

Açıkçası, 28 Şubat Davası'nın bu kadar boşlandığı, Yakup Köse gibi gerçekleşmiş bir darbenin mağdurlarının 16 yıl sonra hala 10 yıllara mahkum olduğu bir ülkede, Balyoz ve Ergenekon davalarında yaşanmış olabilecek delil üretme, hatalı yargılama ve olası yargı zorbalıklarının 'yeniden yargılama' ile telafi edilmesinin bu kadar tepki yaratmasını anlamak mümkün değil. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın da ifade ettiği gibi, CMK'ya göre yeniden yargılanma hakkı mevcut. Bu davaların eksiksiz, hatasız görüldüğünden emin olanlar, yeniden yargılanma sonucunda neticenin değişmeyeceğini bilmeleri gerek. Ama ya iddialar, kamuoyunun vicdanında oluşan şüpheler doğruysa? Suçsuz bir kişinin bile 20-25 sene hapis yatması üzerine mi kuracağız yeni Türkiye'yi?

Yargı tuzdur, kokmamalı, çürümemeli. Bu konuda her kesim geçmişte hata yaptı. Hiçbirimiz bundan arı değiliz. Başbakan gibi, ben de bu son krizin bir fırsat olduğunu düşünüyorum. KCK yargılamaları da dahil olmak üzere, hiçbir kesimi kayırmayan, ayırmayan bir reform süreci ile, yargı sistemimizi evrensel hukuk standartlarına ve özgürlükçü zihniyete taşımak zorundayız.

Bugün, siyaseten ters yerde duran, bir şekilde hedef seçilen herhangi bir kişinin, kurumun kendisini güvende hissetmediği bir ülkede yaşıyoruz. Bu durum sürdürülebilir değildir. CHP ve MHP'nin de oportünist tavırları bırakarak artık ülkeyi düşünmelerinde fayda var. CHP'nin dün veryansın ettiği bu türden bir paralel yapılanmaya bugün sahip çıkması izah edilebilir ve siyasi sınırlar içinde kalabilecek bir tavır değildir. Başbakan, Deniz Baykal'ın, MHP'li vekillerin uğradığı komploları, kendisinin dinlenmesini, 7 Şubat MİT operasyonunu ve son süreci aynı paralel yapının ürünü olarak gördüğü bir ülkedeyiz. Bu konuda toplumun genel bir kesiminde aynı kanaat var.

O zaman, neden bunu bir fırsat kabul ederek, şüpheli, asla meşru olmayacak ittifaklardan sıyrılarak Yeni Türkiye'yi hep birlikte kurmayalım?

Başbakan'ın istihbarat örgütlerini kast ederek 'Bu yapıları biz kurmadık, bizden evvel buralara yerleşmişler' ifadesi, sadece yargının değil, istihbarat kurumlarının da ciddi bir reformdan geçmesi gerektiğini ortaya koyuyor. MİT'in ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın devlet içindeki başka odaklar tarafından yıllardır sürek avının hedefi olması kabul edilemez. Milli istihbarat örgütünün 'şeffaf' olmasını tartışan dünyadaki yegâne ülkeyiz sanırım. MİT'in hedef seçildiği dönemin, kurumun yeniden yapılanma ve çözüm sürecine denk gelmesi de ilginç.

Krizler aynı zamanda büyük bir değişim fırsatı yaratır. Türkiye hiç olmadığı kadar 'şeffaflaşmış' durumda. Başbakan Erdoğan da 4 Ocak'taki toplantıda bu durumun verdiği rahatlıkla konuştu. Altını çizdiği nokta krizin en hayırlı tarafının halkın paralel yapılanmayı tüm yönleri ile görmesi olduğunu ifade etti. Sanırım, bu yeni ve köklü bir reform sürecinin habercisi.

Önemli olan, bu 'arınma' ve yeniden yapılanma sürecini 2007-2010 sürecinde olduğu gibi dökerek saçarak değil, demokrasiyi kurumsallaştırarak başarmak.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums