Demokratik namus ve sandığın önemi

  • 23.12.2013 00:00

 Demokratikleşme süreçlerinde haliyle siyaset güçlenir. Demokratikleşmeden bahsediyorsak, ülkede demokratik olmayan bir şeyler vardır ve o şeyin en büyüğü devletin kendisidir. Yine demokratikleşmeye orantılı olarak siyaset üzerinden güçlenen aslında birey ve sivil toplumdur. Demokratik olmayan devlet, vesayetle yönetilen bir ülkeyi ima eder ve böyle bir ülkenin iç ve dış siyaseti ülkeyi yöneten seçilmiş temsilcilerin elinde değildir. Biz Türkiyelilerin ise, büyüteçle vesayet emareleri aramamıza ihtiyaç yoktur. Darbeler, asılan başbakan, bakanlar, şüpheli ölümlere kurban giden cumhurbaşkanları, on binlerce faili meçhul geleneği bize vesayetin ne olduğunu kendi tecrübelerimizin içinden anlatır.

Bu geçmişi bilmeyenlere bir hatırlatma yapalım; böyle bir ülkeyi devralan Erdoğan liderliğindeki AK Parti ve 11 yılda yaşanan değişim, demokratik bir mucizedir. Sorunları ve hala birçok yapılacak reformlar bulunan bir demokrasiden bahsediyor olsak da, kusurlu bir demokrasi ile bir vesayet rejimi asla mukayese edilemez.

Demokratikleşmenin en büyük semeresi olarak, bugün her bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının kullandığı oy anlam kazanmış, ülkenin geleceğini etkileme gücüne nihayet kavuşmuştur. Sandığın ve o sandığa gideceklerin verecekleri oyların itibarının, gücünün bu kadar arttığı bir dönem daha olmamıştır. Muhalefetin güçsüzlüğü bu gerçeği AK Partili olmayanlar yönünden örtmemelidir. Tam da bu nedenledir ki, 2002 ve 2010 döneminde modern, postmodern bir darbe mümkün olamamış, sandık güçlendiği için, doğrudan sandığın gücünü etkilemeye yönelik hamleler yaşanmaktadır.

Bu müdahalenin hedefi sizin oylarınızın gücüdür.

Bu öncelikli olarak bir AK Parti ve Erdoğan meselesi değildir. Bu, AK Partili, BDP'li, CHP'li, MHP'li veya türlü cemaatlere mensup tüm vatandaşların iradesinin korunması konusudur, yani demokratik namus... Son bir yıldır yaşanan olayların Türkiye'nin en istikrarlı döneminde bu kadar kıran kırana bir rejim meselesi haline gelmesinin başka anlamlı bir açıklaması yoktur.

1960, 1971, 1980 ve en son 1997 yıllarındaki darbelerde hükümetlerin seçime giderek bile darbeden korunması mümkün değildi. Böyle bir hamleyi o günkü hükümetler yapabilmiş olsaydı bile, darbeden kurtulamayacaklardı.

Kurt kuzuyu yemeye karar vermişti çünkü.

Ancak bu sefer, seçimlerin, yani siz vatandaşların oyunun, oyunu bozma gücü vardır.

Gözden kaçırılmaması gerekli en önemli husus, günümüzün en değerli meselesinin Çözüm Süreci olmasıdır. Çözüm Süreci'nin her türlü vesayetin soluksuz kalacağı bir normalleşme sağlayacağı çokça yazıldı. Çünkü vesayet, kendisini bu türden kırmızıçizgilerle siyasilerden kaçırılmış sorunlarda var eder. Çözüm Süreci ile bir yandan toplumsal barış sağlanır, vatandaşlar deli gömleklerinden kurtulurken, öte yandan bunun dış siyaset ve enerji politikalarına yansıması ile, Türkiye boyut olarak sınıf atlayacak, farklı bir evreye geçecektir.

Tüm bu hamlelerin karşılıksız kalacağını, müsebbiplerinin takdir ve destek göreceğini beklemek saflık olur. Böyle bir reşitlik ilanı asla cezasız kalmaz. Ve bu ceza Erdoğan'a değil, 75 milyon Türkiye vatandaşına verilecektir.

Erdoğan neden hedef seçildi? Erdoğan şayet ona dayatılan vesayet veya siyasi tercihlere boyun eğseydi, bu şeytanlaştırma operasyonlarının hiçbirisine hedef olmayacak, 'One Minute' gibi bağımsız dış politikalar izlemeseydi el üstünde tutulacaktı. Aklımızla, ahlakımızla, hafızamızla alay edilmemeli. 12 Eylül 2010 referandumu veya 11 Haziran seçimlerine kadar yere göğe sığdırılamayan Erdoğan ve AK Parti hükümeti, şu son iki sene de mi Mr. Hyde gibi bir anda canavara dönüşmüştür?

Hayır. Erdoğan vesayeti kabul etmedi. Bu vesayeti kabul etmez, bağımsız politikalar izlerken yapmış olduğu siyasi tercihlerin doğruluğu veya yanlışlığından bağımsız olarak, bu tavrın kritik bir önemi vardır. Çünkü, seçilmiş bir hükümeti kontrol edebilir, onu veya bir başkasını tercih edebiliriz. Ama izi, soluğu, sorumluluğu belli olmayan yeni tür bir vesayetle bir 80 sene daha yaşayamayız. O vesayetin, babaanne kılığına giren kurt gibi bizlere uzattığı çekici elmalara kanabiliriz. Ama bu, sadece pişmanlık nedeni olur.

Kafası karışık olanlar, kafasının karışmasına müsaade edenler hiç sormuyorlar mı, 150 yıllık bir sorunun çözülme, ekonominin uçuşa geçmeye teşne olduğu bugünlerde neden direnişe çağrılıyoruz diye?

Cevabı Gezi krizinde Türkiye'ye gelerek değerlendirmelerde bulunan ve IRA sürecinde Tony Blair'in beyni olarak görev yapan Jonathan Powell versin: 'Bu protestolar önemli olabilir ancak uzun vadede, 50 yıl sonra ülkeniz için en önemli şey barış olacaktır. (...) İşler yolundan saparsa ve süreç işlemezse bir trajedi olur.'

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums