Kölelikten özgürlüğe, seyahat…

  • 10.11.2013 00:00

 İnsanların üzerinde en çok düşündüğü veya düşünür gibi yaptığı kavramların başında geliyor özgürlük. Oysa iddia edebilirim ki, biz özgürlüğün sözlük anlamı üzerinde bile henüz anlaşabilmiş değiliz. Beş bin yıldır bu böyle ve modern insan tüm görkemli iddiasına rağmen, pek çok yönleri itibarıyla, arkaik insandan daha özgür ve bilge değil.

Sadece köleliklerin tarz ve ambalaj değiştirdiği çağlar farkını yaşıyoruz. Modern insana sunulan özgürlük simülasyonları arttıkça, daha da kapanıyoruz. Kavuşma adına özgürlüğü yüceltmek, yapaylaşmaya, ondan daha da uzaklaşmamıza yol açıyor.

Rus yönetmen Andrey Tarkovski 'Hayatın maddeselliği, tamamen çözülüp gitmenin sınırındadır' diyor.

Ben bu sözü, yanı başına yeni yeni geldiğimiz bir durum olarak değil, insanın değişmez çelişkisi olarak okuyorum. Bu dünyayı madde ve bedene, ruhu da öteki dünyaya zimmetleyen anlayış için, bu durum ta ilk günden itibaren ensemizde hissettiğimiz bir tehlikedir. Çünkü ölüm vardır ve ölüm kesin bir son olarak telakki edildiğine göre, maddesellik her daim tehdit altındadır. Bu, maddeye indirgenen insan olarak da böyledir, devasa bir göktaşı veya nükleer savaş tehdidi altındaki dünya ve evrenin kanseri olan karadeliklerin yuttuğu kainat için de.

Gördüğünüz gibi, insan özgürlüğünü ta en baştan bu formüle mahkûm etmiştir. Ölüm karşısındaki çaresizliğin ve modern reçetelerin görkemli plastikliğinin özgürlüğü fetişleştirmesi, onu insanın içinden dışına kovması sonucunu doğurmuştur. Her gün evrene pozitif enerji gönderenler veya türlü new-age ruhsal reçeteler uygulayanların çoğu, kısa sürelere hapsedilmiş aşırı duygulanımlar içindedir. Oysa aşırı duygusallık, bir duygusuzluk halidir. Kavramların ve olguların aslından kaçmak için, bu kavram ve olgulara aşırı yüklenmek anlamın içini boşaltır, algı fıtığına yol açar. Bu en eski handikaplardan biridir ve buna düşenler bilinçsiz bir akit içindedir.

Özgürlük, dünyayı sahiplenme duygusu ve ölüm arasındaki ince ufukta bir görünür, bir kaybolur. Onun varlığını reddetmek veya kabul etmek, tamamen kişinin iradesine bağlıdır. Yaratılış amaçsızlığa terk edilmiş gibi görünür. Kurala ve bir uzlaşmaya bağlanmaz gibidir. Ama bu, tam da özgür iradenin yaşam bulabileceği bir alan yaratır. İnsan o boşluğu kendi amaçları, hedefleri, kendisini ve hayatı nasıl tanımlamayı seçtiğine göre dolduracak ve bundan sorumlu olacaktır.

Bu çok özel alanda insan ne diyorsa o olur. Yaratıcı bile o alana saygı gösterir.

Özgür değilsek köleyizdir. Ama her kölelik özgürlüğü yadsımaz. Hatta gerçek özgürlük bir tür 'köleliği' gerektirir. Özgürlüğü ancak kendi irademiz ve arzumuzla yitirdiğimizde kendi içimizde özgür olabiliriz. Bu, hiçbir kurala, hesaba dayanmayan sevgi yolu ile başkalarına kendimizi açmak anlamına gelir. Çünkü insan kendisini başkaları ile tamamlar. Başkaları, doğa, ve tüm varoluşla ilişki kanallarını koparmak veya bu ilişkileri faydacı, konformist kurallara bağlamak, seküler bir cehennemdir. Müebbet yalnızlıktır. Amaçsızlığa ve anlamın yitimine mahkum olmaktır.

Bütününden kopmuş bir parça özgür gibi gözükse de, işlevini yitirdiği için aslında köleleşmiştir. Bütüne ulaşmak ise özgürlük yitimi gibi yorumlansa da, içsel bir özgür iradeyi ve kararı talep eder. İç dünyalarında kendi üzerinde düşünmemiş insanlar, kendi kararlarını veremezler. Kendi kararını veremeyen insanlar özgür olamazlar. Sevmekte, sevilmekte zorlanırlar; çünkü sevgi, birleşmeye giden yoldur.

Seyahat etme hakkında hiç düşündünüz mü? Seyahati, doğduğu yerlerin dışına çıkarak dünyayı görmeyi bir tutku derecesinde seven insan çoktur. Seyahat, bir eğlence ve faaliyet olmanın ötesinde ruhani bir anlam ifade eder. Dünyayı sahiplenmek, özgürlük hissini tatmin etmek ve aslında ölüme karşı koymak için yapılır bu faaliyet. Ancak sanat ve çocuk yapmak gibi, hazırlıksız ve bencilce yapılıyorsa, kalıcı olma hissini tatmin etmez, daha da derinleştirir.

Ölüm, maddi dünyanın tam ortasına düşmüş bir büyük çelişki olarak durur orada. Sanki bizi düşünmeye, kararlar almaya sevk etmek için icat edilmiş gibidir. Sonlu evren ve ölümlü hayat hayatı sebep-sonuç ilişkisine hapseder. Sonuç alındığında sebep ortadan kaybolmaz, olgunlaşır. Sonuç ise, sebeplerin her tekâmülünde kendisini yeni konuma uyarlar. Sonsuzluk buradan doğar. Bu bir çelişki değildir.

Değildir çünkü, aslında ölüm bize ait gibi gözükse de, bu dünyaya ait değildir. Ölüm, bizim olmadığımız o ilk salisede gelir. Ölmüş olan insanlara eğer ulaşabilseydik, ölüm bilgisinin belki onlarda olmadığını görerek şaşıracaktık. Belki bize, başlarına geleni 'başka türlü' açıklayacaklardı.

Kusursuz olan benzersizdir. Benzeri olmayan bizler de eşsiz bir değere sahibiz. Bu değer, maddi bir nitelikten ziyade, bizi biz yapan tüm varoluş haline katılımla ilgilidir. Özgürlük, bu hale kendi araştırmasıyla katılmaya çalışma sürecinin kendisidir.

Böyle insanlar için özgürlük kendini araştırmaya adanmış bir hayat, varoluştaki yerini bulma çabasıdır ki, böyle yaşanmamış bir hayatın aslında hiç başlamadığı da söylenebilir.

Özgür olmayan insan kendisini tanımıyordur. Tanımadığımız insanların ölümü de hep başkalarına dair kalır.

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums