- 29.10.2013 00:00
1993 yılının bahar aylarında Abdullah Öcalan 'Özal bir şeyler yapmak istiyor. Ama güçsüzlüğünden dolayı yapamıyor' demişti.
Evet, bu doğru bir tesbitti. Çünkü Özal yalnız bir liderdi. Kürt sorununu mutlaka çözmek istiyordu. İktidarda bulunan Süleyman Demirel ve Erdal İnönü koalisyonu Cumhurbaşkanı olan Özal'a adeta savaş açmıştı. Özal ise, ölümünden evvel çıktığı Ortaasya gezisinden önce yakınlarına Kürt sorununu çözmek için aktif siyasete geri dönerek Anavatan'ın başına geçmeyi bile düşündüğünü söylüyordu.
Özal'ın inisiyatifi ile Celal Talabani üzerinden Öcalan'a arabulucular sürekli olarak gidip geliyorlardı. Bunun üzerine Öcalan 16 Mart'ta Bekaa'da gazetecilerin karşısına geçerek 20 Mart'tan itibaren tek taraflı bir aylık ateşkes ilan etmişti. Bugünün hükümet-muhalefet partilerine benzer bir durum o sırada Özal ile hükümet arasında yaşanmaktaydı. Özal, çözüm için hükümetten destek bulamadığı gibi, son derece ağır bir saldırının hedefi olmuş durumdaydı.
Değişim ile statüko zihniyeti çatışma halindeydi ve maalesef statüko ve derin devlet daha güçlüydü.
Devlete sunulan Kürt raporlarından birisini yazmış olan Adnan Kahveci, 5 Şubat 1993 günü şüpheli bir araba kazasında hayatını yitirmiş, devletin Kürt ve PKK meselesinde çözümün Kürtlerin eşit vatandaşlar olması, devlet şiddetinin sona ermesi ve bölgeye refahın aktarılmasında yattığını düşünen Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis 17 Şubat 1993 yılında yine şüpheli bir helikopter kazasında ölmüş, Bitlis'in ekibinden Diyarbakır Jandarma Komutanı Tuğg. Bahtiyar Aydın da PKK saldırısı görünümlü bir operasyonla infaz edilmişti. Ateşin askeri birlikten açıldığı iddianamede yer almaktadır. Yine iddianameye göre o gün orada bir PKK saldırısı da yoktur.
Uğur Mumcu 28 Ocak 1993'te, İHD Urfa Başkanı Kemal Kılıç ise 18 Şubat 1993'te suikasta kurban gitmiştir. Ne ilginçtir ki, 28 Şubat tarihinde Genelkurmay Başkanlığı 'Darbe devri artık kapanmıştır' diye bir resmi açıklama yapmıştır.
Tıpkı Kıbrıs gibi, Ergenekon ve Dink davalarında üzerine gidilmeyen Azerbaycan'da Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey'e darbe yapılmıştır. Darbede Türkiye'nin rolü bulunduğu çokça iddia edilmiştir.
24 Mayıs'ta Bingöl'de 33 silahsız asker infaz edilmiş, 2 Temmuz 1993'te Madımak katliamı gerçekleşmiş, hemen üç gün sonra 5 Temmuz'da ise Erzincan Başbağlar köyünde 33 sivil öldürülmüştür. PKK her iki saldırıyı da kendilerinin gerçekleştirmediğini açıklamıştır. Öcalan ise bu saldırıları anlayamadığını söyleyerek derin bir provokasyonu ima etmiştir.
Kulp-Lice-Genç üçgeninde 36 faili meçhul cinayet dahil, 1993 yılında yaşanan o kadar çok karanlık olay var ki, bu yazıya onları sığdırmak mümkün olmadı. Kürt partisi ÖZDEP'in ateşkes sürdüğü esnada Anayasa Mahkemesi tarafından alelacele kapatıldığı ile kifayet ederek Özal'ın çabalarına dönelim.
Özal, 16 Mart'ta ilan edilen bir aylık ateşkes süresinin boşa harcanmış olmasına çok kızıyor, 'Bu süreyi 'Gelin teslim olun' diye diye harcadılar' diyordu. En büyük korkusu barış sağlanamazsa daha büyük bir savaşın başlayacak olduğunu görmesiydi. Ateşkes yine Özal'ın çabalarıyla 17 Nisan günü bir ay daha uzatıldı. Aynı günün sabahı Turgut Özal şüpheli biçimde vefat etti.
Yaklaşık bir ay sonra, 24 Mayıs'ta Bingöl'deki saldırı gerçekleştirildi ve ateşkes fiilen bitirilmiş oldu, savaş başladı. Özal'ın kehaneti tutacak, savaşın en karanlık, en kanlı ve en vahşi dönemi yaşanacaktı.
1993 yılı derin devletin devşirilmiş siyasilerle Özal'a yaptığı kanlı bir darbenin tarihidir.
1999 yılında ilan edilen sadece ateşkes değil, silahlı mücadelenin bittiğiydi. Artık hak aramanın yöntemi olarak siyaset öne çıkacaktı. Bunu bizzat Öcalan yeni konsept olarak ilan etmişti.
Aynı Öcalan 1 Haziran 2004'te silahlı mücadeleyi yeniden başlattı. Hükümetin gücünden emin değildi ve olası bir darbe ile derin devletle başbaşa kalabileceğini hesaplıyordu. Özal'a ne yapıldığını yakından biliyordu.
Bugün Çözüm Süreci'nde yapılmak istenen PKK'nın hükümete karşı savaşmaya başlaması. 1993'ü tekrarlamak zor. Ancak Erdoğan'ın hedefe konmasını bu çerçeveden değerlendirmek lazım. 'Erdoğan bir diktatördür', 'Demokrasi sandıktan ibaret değildir' gibi maskelerle getirilmeye çalışılan şey yeni bir tür vesayettir. Bunun için de PKK'nın mutlaka savaştırılması gerekiyor. Demokratikleşme paketine yönelen hırs ve öfke ise tabii ki paketin içeriği ile ilgili değil; bizatihi Gezi ile başlatılan süreci bitirmiş olmasıdır.
Hükümet TMK ve Alevilerle ilgili reformları geciktirdikçe risk devam edecektir.
Yorum Yap