Erdoğan ne yapıyor?

  • 6.10.2013 00:00

 30 Eylül Pazartesi günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan Demokratikleşme Paketi'nin her maddesi ihmal edilemeyecek kadar önemliydi. Ancak paketin içeriği kadar, bu paketin Türkiye'nin reformlar sürecine yeni bir enerji kazandırması anlamında da kritik bir işlevi olduğunu düşünüyorum. Demokrasi kültürümüzün hızla boy atması için gerekli olan oksijeni arttırmaya ihtiyaç vardı. Hele bunun seçimler öncesi ve Gezi krizi sonrasında hayati bir önemi olduğunu teslim etmeliyiz. Bu paket, reform sürecinin yörüngeden çıkmasını önleme kapasitesi ile, 11 yılda yapılan önceki reformlardan daha farklı bir rol oynayacak. Enerjinin kısır çatışmalar için değil, reformlar etrafında harcanmasını sağlamakla, normalleşme yolunda da bir milat olma potansiyeli var.

Başbakan Erdoğan'ın paketi sunuş konuşmasında sarf ettiği şu sözler, siyasetin ihtiyaç duyduğu bir üst merhaleye geçme hazırlığı olarak okunabilir: 'Bize oy verenler ve vermeyenlerle birlikte yürüyoruz. Bize oy vermeyenlerin korkuları ve endişeleri de bizim için önemlidir. Aynı geminin içindeyiz. Birbirine müdahale etmediği müddetçe her yaşam biçiminin ve özgürlüklerin teminatıyız.'

Başbakan, geçen Perşembe akşamı ATV-aHaber ortak yayınında bu zihniyeti destekleyen çok önemli bir açılım daha yaptı. Bunun 'askerliğin kısalması' gibi daha popüler konuların gölgesinde kalarak gözlerden kaçmaması lazım. Erdoğan, muhalefetle artık polemiğe girmeyeceğini, 'Bunu bu yayında tüm Türkiye'ye açıklamış olayım' diyerek duyurdu. Muhalefete cevap verme görevi artık parti sözcüleri ve kurmayların.

Kanımca bu konjonktürel, yani geçici bir tavır-taktik değil, Erdoğan ve hükümetin bundan sonraki siyaset tarzında köklü bir değişikliğin işareti. Gezi krizi ve sonrasında kavramsallaştırdığımız bir mesele vardı. O da, 12 Eylül 2010 referandumu ile Türkiye'de bir milat yaşandığı, bu miladın da 2002-2010 sürecinde mecbur kalınan kutuplaşma siyasetinin vadesinin dolduğu anlamına geldiğiydi.

Hükümet ve Erdoğan tarafından bunun fark edilmemiş olduğunu zannetmiyorum. Ancak siyasete intibak etmesinde aksaklık yaşandı ve Gezi'de bunun ne kadar kritik bir risk olduğu ortaya çıktı. Maalesef, Türkiye bir bacağı çok güçlü, diğer bacağı ise o oranda zayıf bir 100 metre koşucusu gibi. AK Parti ve CHP, Erdoğan ve Kılıçdaroğlu böyle bir resim veriyor. Bu dengesizlik, hükümetin sadece kendi tabanını öngörerek siyaset yapma hakkını bir lükse, hatta çok ciddi bir tuzak ihtimaline eviriyor.

Ancak gerçek de bu.

Aynı siyaset güncellemesinin dış dünyaya yönelik işareti ise, Erdoğan'ın El Kaide gibi örgütlerin şiddet eylemlerini daha yüksek sesle ve daha sık kınamaya başlamasıydı. Kenya'da Müslüman olmayanları, Pakistan'da kilisede ibadet edenleri öldürenlerin net ve ağır şekilde telin edilmesi önemli. Erdoğan bunu eskiden de yapmıyor değildi. Bunu sanki hükümetin yeni bir düşüncesiymiş gibi sunmak haksızlık olur. Ancak, tıpkı ülke içinde AK Parti tabanını dışında kalanlara daha fazla özen gösterilmesi gerekliliği gibi, dünyada da Müslüman olmayan mazlum halkların haklarının daha net biçimde savunulması hem ahlaki, hem de 21. Yüzyıl'ın yeni reelpolitiğini temsil etme açısından da kritik bir açılım.

Üstelik bu dil hem içeride, hem de dışarıda propagandası yapılan 'Erdoğan ve AK Parti'nin Sünni İslam'ı öncelediği', bunun dışında kalanları da önemsemeyen, hatta düşman gören bir latan radikallik içerdiği kampanyasını boşa çıkaracak kadar etkili. Yeni reel politiğin işaret ettiği bakir alan, vicdan ve evrensel insan hakları ile devlet çıkarlarının çakıştırılmasıyla Erdoğan gibi güçlü bir lidere muazzam siyaset imkanı yaratmakta.

Ve neden Türkiye, artık -ne iyi ki tık nefes kalan- 20. Yüzyıl'ın zelil kolonyal paradigması yerine, dini, ırkı, mezhebi, cinsiyeti ne olursa olsun insanı merkeze koyan yeni paradigmanın öncüsü olmasın?

Demokratikleşme süreci, basamak basamak çıkılan katlar gibi… Her bir üst kademe, siyasetin manzarasını da, sorumluluk alanlarını da genişletiyor. 12 Eylül 2010'da bulunduğumuz katta artık işimiz bitmişti. Bir üst kata çıkmak için siyasetin yöntemleri, dili ve taktiklerini 'Up to date' etmek gerekiyordu. Ve şimdi bulunduğumuz yükseklikteki kattan, artık sadece Türkiye değil, Ortadoğu ve tüm dünya görünüyor.

Keşke bunu anamuhalefet partisi de farketse. Çünkü AK Parti ile rekabetin tek yolu, AK Parti'den daha reformcu olmaktan geçiyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums