Türkiye'nin dış siyaseti 'romantik' mi?

  • 22.08.2013 00:00

 Sizlere 'merhaba' dediğim ilk yazımda 20. Yüzyıl'ın reel politik çizgisinden sapmayan dünya devletlerinin Mısır'daki darbeye neden darbe diyemediklerinden kısaca bahsetmiştim.

Başbakan Erdoğan ise, Mısır darbesinde Davos'ta ortaya koyduğu 'One minute' tavrından sapmadı. Türkiye Suriye iç savaşında, Filistin sorununda, Arakan katliamlarında da bu duruşu devam ettirdi. Dünya siyasetinde bir 'kara' lider olarak gittikçe dikkat ve tepki topladı.

Ülke içinde ise, başta CHP'den olmak üzere, bu duruşun reel politik ve ülke menfaatleri ile uyuşmadığı itirazları geldi. Esed'i defalarca ziyaret eden ve dün Maliki tarafından kabul edilen CHP liderinin tavrı zaten bilindik. Monşerler sınıfının da...

Ama bu eleştirilere aklı başında çevrelerden de (akıl ne kadar başta kaldıysa) destek geldi.

Türkiye 'popülist', 'romantik' ya da en hafif tabiriyle 'duygusal' davranıyordu. Devletlerarası ilişkilerde ulusal menfaat gereğince ve dünyanın hegemonları ile birlikte hareket etmek esas olmalıydı.

Yoksa Türkiye kaybederdi.

Bu ise, açıkça bu soykırımlara ortak olmak demekti. Olayın bu ahlaki tarafı romantik saçmalıklar olarak muamele görüyordu.

Ancak bugün ABD Başkanı Obama, Washington Post ve New York Times'da bile ağır biçimde eleştiriliyor. Mübarek'in devrilmesinde öncü olan Mısırlı liberallerin darbe ve katliama destek vermeleri de ağır eleştiri altında. Bu eleştiriler önlenemiyor.

Türkiye'nin yalnızlaştığı iddia ediliyor. Ama Mısır'daki katliam sonrası, tam tersine, eğilim –geçici de olsa- Türkiye'nin baştaki çizgisine yöneldi. Bundan iyi sağlama olabilir mi?

Çünkü her şey dünyadaki her insanın gözleri önünde yaşanıyor. Bunun yanında, WikiLeaks gibi fenomenlerle devletlerin kirli bağırsakları çok geçmeden ortaya saçılıveriyor. Ülkelerin prestiji artık ordularının güçleri ile değil, demokrasiye olan katkılarıyla belirleniyor.

Tıpkı Obama'nın seçim zaferinden sonra yaptığı konuşmada belirttiği gibi...

Bu değişimi göremeyenler, 20. Yüzyıl'ın dış politika paradigmasının da tık nefes kaldığını anlayamıyorlar.

Örneğin, Arap devrimleri... Bu devrimler 1990'lardan önce gerçekleşemezdi. Büyük bir şiddetle bastırılır, dünyanın yaşananlardan neredeyse haberi bile olmaz, diktatörler bu krizden daha da güçlenerek çıkardı. Cezayir'de 1992'de FIS'ın başına gelenler ortada. On yılda 200 bin kişi öldürüldü. Bu insanlık suçunu Fransa'nın maestroluğunda Batı yönetti ve onayladı.

Ama artık koşullar aynı değil.

Başbakan Erdoğan, geçen cuma Türkmenistan ziyareti öncesi Mısır ve reel politik konusunda şöyle konuşuyordu:

'Biz inandığımız doğruları söylemedikçe ayakta kalamayız. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Her doğru her yerde söylenemez. Doğrudur bu bir siyasi manevradır. Ama bazı doğruları söylemek zorundayız. Ama o şehitleri gördüğümüzde duygulanamıyorsak, varlık nedenimiz ortadan kalkar. İnsan olduğumuzu unutmayacağız'.

Bence Erdoğan'ın duygusal konuştuğunu düşünenler yanılıyor. Erdoğan 21. Yüzyıl'ın yeni reel politiğinin diliyle konuşuyor. Anlattığım değişime paralel olarak, bu yüzyılın reel politiği, vicdanı ve adaleti daha fazla merkeze almak zorunda kalacak. Doğu toplumları demokrasi ile tanıştıkça, BRIC ülkeleri ve Türkiye gibi devletler dünyada ağırlıklarını hissettirdikçe, dış siyaset tekeli de kırılacak.

Türkiye, bu yeni ve ahlaki olan reel politiği dünyaya dayatma gücüne sahip değil. Belki kısa vadede ülke bundan zarar bile görebilir. Ancak artık ABD ve Batı'nın da eski paradigmayı dünyaya dayatamadığını görüyorsunuz. Söylem ve ahlaki üstünlük, insanı ve demokrasiyi merkeze alan ve Türkiye'nin temsil ettiği yeni paradigmaya doğru kayıyor.

Mısır ve diğer Ortadoğu ülkeleri, tıpkı bugün yaşanan türden daha birçok kriz ve acılar yaşayacaklar belki. Bugünden yarına olacak bir değişimden bahsetmiyorum. Doğu'nun 300 yıl önce boşalttığı yerini almasıyla, modernizmin, radikal pozitivizmin ötesine, yeni bir paradigmaya geçiş yaşanacak. Batı ve totaliter laikler, dünyayı Müslümanlar ve tüm ötekilerle eşit biçimde paylaşmayı öğrenecek.

Tabii ki bu süreyi azaltmak, ahlaki ve doğru olanı temsil edenlerin çabasına bağlı. Bu nedenle, Türkiye'nin dünya kamuoyuna Mısır'da yaşananların gerçek yüzünü, neden yeni bir reel politiğe ihtiyaç olduğunu ikna edici, kavrayıcı ve sakin bir üslupla anlatmaya devam etmesi gerekiyor. Evet, Türkiye dünya devlerine paradigma dayatma gücüne sahip değil, ama dünya halklarını arkasına alabilir. Çünkü Türkiye vicdani, ahlaki ve doğru olan yerde duruyor.

Farkında mısınız? İlk defa Türkiye'nin dış politikasını bu kadar ciddi biçimde tartışıyoruz. Bu bile kendi içinde çok değerli.

Twitter: @markaresayan

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (2)

  • Recep kaytan
    Recep kaytan
    10.06.2012 15:33

    Bu Hasan Bülent Kahraman değil. Hasan Celal Güzelin yazısı

  • Recep kaytan
    Recep kaytan
    10.06.2012 15:33

    Bu Hasan Bülent Kahraman değil. Hasan Celal Güzelin yazısı

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums