Eşlikçi

  • 8.04.2013 00:00

 İtiraf edeyim, doğaya güzellemelerle ve insanın doğanın o anda gözlenen durumuyla analoji kuran ağır metafor soslarıyla başlayan yazıları itici bulmuşumdur hep. “Sabah çiyinin, ısınan havalarla yeni yeni baş kaldıran defneyapraklarından süzüldüğü gibi, ruhumdan fışkıran yeni başlangıçların rayihaları tenime doğru süzülüyordu, ‘işte yeni bir aşktı bu’ diye seslendim alacakaranlıkta ilk öğünlerinin peşine düşmüş sabahın cevval kuşlarına” gibi bir cümle, bende “arkanı dön ve kaç” hissini uyandırır hep. Katı bir gerçekçi olduğumdan değil. Hayal kurmanın çok önemli bir meziyet olduğunu düşünürüm ama, “Hayalleri olmayan insanların geleceği de olmaz” vecizesi, “Türk şoförü en asil duyguların insanıdır” gibi boş bir söz de gelir bana.

Çocukken hayal dünyam o kadar gelişkindi ki, haytalık aklımı çelmemişse, okuldan eve döner, hemen kitaplarıma kapanırdım. Enid Blyton’ın Gizli Yediler, o seriyi bitirince o kadar da sevmediğim Afacan Beşler, o seri de tükenince Şeytan Üçler’e kendimi kaptırır, o maceraların içinde kaybolurdum. Daha sonra, ergenlikle birlikte hayallerim de değişti. Artık bir rock yıldızıydım çünkü. Mark Knopfler, beni Paris konserinde sahneye çağırmakta, Money For Nothing’i bana söyletmekte, Sting hemen yanımda durmakta ve bana hayranlıkla bakmaktadır. 38 kez filan seyrettiğim The Wall’da “Daddy’s gone, across the ocean” cümlesi eşliğinde loş kilisede elinde uçak uçuran o yetim çocuk Pink, tabii ki bendim.

Sonra beynim hayallerime dar gelmeye başladı. Bizim cemaatin, disipliniyle Cizvit okullarına taş çıkartan lakin en başarılı okullarından birisinde okumaktayız. Öğlen yemek müziği çalan bir ses sistemi var. Tenha zamanlarda terastaki yemekhaneye çıkar, benim evde kız tavlamak için “Teleskop” radyo programından bin bir emekle doldurduğum karışık kaseti teybe koyar ve bire bir canlandırma yapardık. Meğerse, farkında olmadan karaokeyi o çağlarda keşfetmişiz. İşte hayal kurmak böyle faydalı bir şeydir.

Hadise özetle şuydu: Babam için bir veliahttım. Rahmetli, oğlana denk gelmek için altı çocuk yapmış, birinde başarılı olmuştur. Bin bir zorlukla kurduğu ticari işletmeyi bir holding yapacak star ise benim. Ama bakıyor ki bende işler onun istediği gibi gitmiyor. Çatışmaya başlıyoruz. Dik kafalı olduğumu bildiği için bana Foucault okumuş gibi, gizli iktidar uyguluyor. Dikte ettirmeden özendirmek, onun hayallerini kendi hayallerim zannetmek filan gibi şeyler. O zehir, ben ondan zehir. Hafta sonları dükkâna gidiyor, iyi çocuğu oynuyor, akşam evde gizli gizli güzel sanatlar sınavına çalışıyor, deli gibi resim yapıyorum. Babam suçüstü yapmak isterken, ben de baskın kariyer peşindeyim. Doğan görünümlü bir şahin gibi davranıyorum. Bu arada yazdığım sekiz yüz bin şiiri kuytularda saklıyorum. Her an Mustafa Kemal’in matematik hocasının ikna ediciliğinde babam tarafından şiirden uzaklaştırılabilirim. “Şiir yazan adam yumuşar, ticaret adamı olmaz oğul” dense, pandomima kopacak, kesin.

İrfan Vurandamar... Beni keşfeden çılgın resim dâhisi hocamız, Allah rahmet eylesin. Bana özel kür uyguluyor. Özel ödevler veriyor. Maçka Parkı’nda envaiçeşit taş, yaprak, börtü böcek toplayıp, onların rengini suluboyayla buluyorum. Mezbahaya gidip dev bizon butlarını yumruklayan Rocky gibiyim. Tek fark “Eye of the Tiger”ı değil, Alan Parsons Project’den “Eye in the Sky”ı dinliyorum.

Yani “Şişli’de bir apartıman”da doğmuş olmama rağmen, gördüğünüz gibi doğaya karşı hiç de boş değilim. Dağılan yazıyı, giriş paragrafına nasıl ustalıkla bağladığımı takdir etmiyorsanız, böyle de bir ülkeye barış asla gelmez, uyarayım.

Ama yazı dağılmıştır bir kere. Bu yazarın hiç umurunda değildir. Karadeniz’e kapak yapmayacağının farkında yazar. Hayatın akışı gibi, yazının akışında da hiçbir şeyi aslında baştan öngöremeyeceğimizi, tayin edici kibrinden sıyrılıp, “eşlik eden insan” olmanın o kadar da kötü bir şey olmadığını fark eder gibidir.

“Başımızın üzerinden geçen, kimbilir kaç kış, kaç bahar görmenin kadim bilgeliği ile ‘Durun insanlar, güneşin altında bu telaşınız yeli kavramaya benzer’ diye seslenen bulutları dinliyorum.”

Yok, daha fazla devam etmeyeceğim. Hikâyenin sonu belli, ressam olamadım, ama hayal kurmayı hiç bırakmadım.

Önümüzdeki hafta sonu Londra’da Kasabian’la “Days Are Forgotten”ı söyleyeceğim. Beklerim.

mesayan@markaresayan.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums