- 21.04.2011 00:00
Bizdeki bilgiye göre İstanbul, Hürriyet’e göre ise Ankaralı “sorumlu” bir vatandaş, YSK 2007’deki hatayı tekrarlamasın diye oturuyor BDP’li yedi vekil adayı için bir şikâyet dilekçesi yazıyor. Dilekçe değil, maşallah mahkeme fezlekesi bu. Ertuğrul Kürkçü’nün 1971 yılında aldığı cezadan tutun da, BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak’ın YSK’nın 2007’de fark edemediği kızlık soyadıyla aldığı ceza, Sabahat Tuncel’in vekil seçildikten sonra kesinleşen mahkeme kararına kadar her şey en ince ayrıntısına kadar var bu dilekçede. Vatandaş değil, Sabih Kanadoğlu mübarek.
YSK da, BDP ile ilgili özel bir komisyon kurmuş olmasına, Sırrı Sakık’ın iki kez Kurul Başkanı ile yüz yüze görüşmesine ve Ahmet Türk’ün baba ismindeki bir harfe kadar pürüzleri karşılıklı düzeltmelerine rağmen, herhalde dilekçe tam bu arada –haftasonuna denk geliyor ama olsun- ellerine ulaşmış olmalı ki, BDP’li yedi adaya veto açıklıyor.
Türkiye’nin durumlarını izah etmek için şu ünlü “Deveye boynun eğri demişler, nerem doğru ki demiş” deyimi bile yeterli olmuyor. Sakallı Celal’e atfedilen “Bu kadar cehalet ancak eğitimle mümkündür” sözünden ilhamla, “Bu kadar adaletsizlik, ancak yargıyla mümkündür” diyebiliriz.
Bedri Baykam’a o menfur saldırıyı gerçekleştiren manik-depresif şahıs nasıl kendinden menkul değilse, bu adaletsizlik de sıradan bir basiretsizlik veya vazife kusuru değil. Türkiye’de “devlet”, söz konusu “vatan” ise hiçbir şeyi rastlantıya bırakmaz. Kendini derinlerde gezen bir hayalet olmaktan çıkarıp, şeffaflaştıracak en önemli meselelerde, mesela Kürt sorununda bir çözüm umudu yeşermişse hele...
BDP açıkladığı aday listesiyle adeta siyasi bir şov yaptı. AK Parti, demokratlarla ittifaktan vazgeçip, kendini kendi “öz” kadrolarına kapatırken, BDP tam tersini yapıp Türkiye partisi olmanın yolunda önemli bir adım attı. Öcalan devletle görüşmelerin iyi gittiğini söylerken, BDP de kendisine yapılan “siyasi aktör olması” eleştirilerine kulak verdi. Seçimlerden sonra muhtemelen hareketlenecek Kürt sorununa çözüm yolunda siyaseten daha hazırlıklı bir kadro kurdu.
Tam bu esnada, yasaların arasına gizlenmiş ve üzerinde “Tehlike ânında kırınız” yazan butona basıldı. Sırrı Sakık’ın dediği gibi, birileri sanki düğmeye bastı.
Şimdi derdimize nasıl yanalım? Derin devlete, Ergenekon’a “Bari bu sefer sektirseydin” diye sitem etmek işe yarar mı? Yaramaz...
En hızlı refleksi veren CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu oldu. Kutluyoruz. Şimdi “Hadi canım, o da Meclis’in bu aşamada toplanamayacağını, toplansa dahi Anayasa değişikliği yapmasının mucize olduğunu biliyor, Ak Parti’yi sıkıştırmak için taktik yapıyor” demeyin.
Açın TDK sözlüğünü, Kılıçdaroğlu’nun yaptığı hamlenin karşısında “Siyaset” yazıyor. Ama eleştirimizi de yapalım: Kılıçdaroğlu “12 Eylül yasaları değişmeli” diyor gerekçe olarak. İyi de adama sormazlar mı, Referandum’da sivil dikta kuruluyor diye bas bas niye bağırdığını?
Evvelki gün konuştuğum BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak eğer bu sorun çözülmezse, bu siyasi ayak oyununa siyaseten cevap vermeyi düşündüklerini söyledi. “Bu, seçimden çekilmek mi olacak” diye sorduğumda ise, “Henüz böyle bir karar yok. Ama önümüze o kadar çok engel çıkarılıyor ki, partimiz kapandı, KCK tutuklamalarıyla yüzlerce siyasimiz tasfiye edildi, şimdi de belediye başkanlarımız çeşitli davalarla görevden teker teker el çektiriliyor, artık yeter” dedi.
Benim anladığım bir çözüm olmazsa BDP seçimleri boykot edecek. Kürtlere dağ yerine siyaset, şiddet yerine sivil itaatsizlik öneren bizler, onların bu davasında koşulsuz yanlarında olmalıyız. Yoksa ikiyüzlü duruma düşeriz.
Ve böyle olduğunda, yeni ve ilk sivil anayasamızı onaylayacağını umduğumuz ve kurucu sıfatı taşıyacak yeni Meclis’in meşruiyeti de kalmayacak. En az bir dört yıl daha kaybetmiş olacağız.
Yine evvelki gün konuştuğum etkili bir AK Partili kurmay ise, partilerinin bu durum karşısında genel geçer bir söylem geliştirmeyeceklerini, BDP’nin seçim hakkını savunacaklarını söyledi bana. Başbakan’ın neden sessiz kaldığını anlamak çok zor değil. Bu sorunun kendi partisine daha fazla zarar vereceğini biliyor ve benim duyumuma göre bu sorunun aşılması için kurmayları teyakkuz halinde. YSK’nın tornistanı, Sabahat Tuncel’in cezasının ertelenerek hukuki pürüzün giderilmesi ve nihayetinde BDP’li bağımsız adayların seçimlere girebilmesinin önünün açılması, Erdoğan’ın perde arkasında sürecin aktörlerine müdahalesi ile mümkün oldu veya olacak. Ancak Erdoğan milliyetçi oyları kaybetmemek için BDP’nin arkasında durduğu izlenimi vermek istemiyor. Onun yerine yeni ismi Ahmet mi, yoksa Alper mi olacak, onu konuşuyor Alex’le. Ama aldanmayın, tüm mesaisini bu krize harcıyor, harcadı aslında.
Ama...
Bu mayınların böyle en riskli anlarda patlayıp canımızı yakmasına daha ne kadar müsaade edeceğiz? Anayasa’nın 76. maddesi, TCK’nın 56, yine Anayasa’nın 90. maddesi ile açıkça çelişiyor. Yargı vesayeti ise bu çelişkileri açıkça demokrasiye karşı kullanıyor.
Her şerde bir hayır da vardır derler. Umarım bizi bir iç savaşın eşiğine götürüp getiren bu tecrübe, siyasilere ilham verir ve yeni ve sivil anayasayı bir an evvel yapıp, TCK’yı da bu yeni anayasaya uyumlu hale getirir ve ülkeyi vesayetin tehdidinden kurtarırlar.
Bir musibet bin nasihatten iyidir.
markaresayan@hotmail.com
Yorum Yap