Dink cinayeti, devlet ve tahammül

  • 17.01.2013 00:00

 Hrant Dink’i aramızdan koparmalarının üzerinden altı yıl geçmiş. “Daha dün gibi” diyeceğim ama, bunun nedeni Hrant Dink’in benim için ifade ettiği derin anlam kadar, adaletin yerine gelmemiş olması ile ilgili. Adalet yerine gelmediğinde, zaman duruyor. Türkiye’de her kesimin geçmişte yaşamasının bir nedeni de bu. Geçmişte canlarına kast edilmiş binlerce, yüzbinlerce huzursuz ruhla birlikte yaşıyoruz. Herkes kendi acısını biliyor. Biraz biraz, şu on yıldır karanlık geçmişe dair bilgimiz artınca, diğerlerinin de acısına vâkıf olduk. Baktık ki, aynı karanlık eller tarafından öldürülmüş, buna seyirci kalmış, korkup sinmiş, çoğu zaman “evden gönderilen kardeşin malına ortak edilerek” suç ortağı olmuşuz. Kimyamızla oynanmış, ahlakımız bozulmuş. Gerçekten kötücül ama çok kurnaz bir “akıl” suçu eğip bükerek, milli, dinî bir hadise hâline getirerek, ama bir yandan da ekonomisini paylaşarak herkeste bir suskunluk yaratmış.

Şimdi Kürd’ün, Alevi’nin, Müslüman’ın, Ermeni’nin hâlinden biraz daha iyi anlıyoruz. İçine tıkıldığımız cemaatler kompartımanında, safları ve acıları sıklaştırarak karanlıkta oturur ve sadece bize yansıtılan gerçeğin simülasyonunu izlerken, kapıların birden aralanmasıyla içeriye ışık sızdı. İçimizdeki meraklılar, Shamalayan’ın Village filminde olduğu gibi, yasak çizgiyi geçerek o kapıdan başını uzattı, sağına soluna baktı, diğer kompartımanlardan başını uzatmış olanları gördü. Sonra arada muhabbet başladı. Herkes kendi derdini anlattı, kendi haklılığını kutsadı önce. Ermeni’yi Türk öldürmüştü, Alevi’yi ise Sünni... Şeriatçılar laikliği yıkmak istiyordu, ordu ise bin yıl yerine on yıl kaybetmeyi göze alıp kanlı darbeler yapıyordu. Başörtülü onbinlerce kızın üniversiteye gidememesi kötüydü ama, İran olmaya da yeğdi. Hayat kurban isterdi. Bedelsiz bir şey yoktu. Ermeniler de zaten rahat durmadıkları için 1915’te sürülmüşlerdi, çünkü Türkleri arkadan vurmuşlardı.

O dönem de geçti. Muhabbetler daha da ilerledi. Birbirimizin arasına karıştık. İnsanlar kendi dertlerini anlatmakta biraz tatmin oldular, bu sefer diğerlerinin acılarını dinlemeye başladılar. Kitaplar yazıldı bir sürü. Onları okuduk. Ermeni anneanneleri, babaanneleri, Dersim’in sürgün kızlarını, faili meçhullerin hikâyelerini, bir sağdan bir soldan asılanları, bunların nasıl bir zihniyetle yapıldığını gördük.

Ben bu döneme hep olumlu baktım. Olumlu bakmamın nedeni bir temenni veya bir saflıktan kaynaklanmıyor. Ben bu ülkede doğdum, bu ülkeyi, insanını, ama en çok da devlet aklını çok iyi bilirim. Bu benim bir kabiliyetim değil, dışarıda bırakılmış ve ganimete ortak edilmemiş, yağmalanmış bir kesimden geldiğim için objektif olmaya mahkûm edilmişim. Bu ülkede son on yıldır gördüklerimi ekseriyetle iyi buldum. Kendimce katkıda bulunmaya çalıştım. Her duraksamada, her menfi olayda masayı öfkeyle devirmek yerine, olumsuzlukları deşifre etmenin, bir konuya odaklanmanın rasyonel olduğunu düşündüm. Bir günde, bir olayla dünyalarım yıkılmadı, bir günde de “tamam bu iş halloldu” demedim. Yüz yıllık sorunların üç yılda çözülemeyeceğinin farkındaydım, sizin gibi.

Dink davasına da bakışım budur. Fethiye Çetin tanığımdır, davanın ilk günlerinde ona, “Bu davadan normalde hiçbir şey çıkmaz. Ama en sonunda çıkacak” demiştim. “Kurumlar birbirine düşecekler. Bilgiler saçılacak oraya buraya. Çünkü önümüzde durdurulamayacak bir şeffaflaşma süreci var.”

Devleti koruma refleksi bir yana, herkes çok iyi biliyor ki, Ermeni ırkçılığı ile, ihmal ve kasıt boyutu ile, cinayeti planlayanların devletin en tepesine uzanması ile, Hrant Dink’i devlet öldürmüştür. Ergenekon dediğiniz de dünkü devletin kendisidir. Dink cinayeti bir ortak yapımdır. Sorun bu sözü hazmetmekte değil. Bu, öfkeyle söylenmiş bir söz de değil. Bu bir reailte. Sorun, bugün, Hrant Dink’i öldüren devlet biçimine ne kadar mesafelendiğimiz, o devleti ne kadar tasfiye ettiğimiz, tasfiyesine ne kadar daha izin vereceğimizdir.

İşte, skandalla biten Dink cinayet davasının bundan sonraki seyri tam da bu sorunun cevabını verecek. AİHM’in, DDK’nın, mahkeme savcısının, Yargıtay Başsavcılığı’nın ve cinayetin devlet boyutunu soruşturan savcının bulduğu örgüt, eksiksiz, ucu nereye giderse gitsin yargı önüne çıkarılacak mı? Buna tahammül edilecek mi? En nihayetinde, bu devletten geçip, demokratik bir devlet kurulacak mı?

Düne kadar (2010) mahkemeye “elimizde Dink cinayeti ile ilgili bir bilgi yok” diyen MİT, Darbeleri Araştırma Komisyonu’na istihbari bir rapor gönderiyor ve o raporda Dink cinayetinin bir Özel Harp Dairesi işi olduğu iddia ediliyor. Arka arkaya gelen “örgüt var” açıklamaları da sanki bir şeylerin harekete geçtiği izlenimi yaratıyor. Sonuç ne olacak bilemiyorum. Yalnız şunu biliyorum: Bu noktadan sonra bilgi, belge saklayan, devleti koruma adına suçu ve suçluyu gizleyenler çıplak kalmaya ve bunu adalet önünde açıklamaya mahkûm olacaktır. Askerin, dünün normal bir faaliyeti olan darbe suçundan mahkûm olurken yaşadığı şaşkınlığının aynısını, bu davalar üzerinden yaşayanlar olacak. O günler çok uzak değil.

Buradan bakınca, Dink cinayeti de, eninde sonunda aydınlığa kavuşacaktır.

Dink davası, kaybettiğimiz ahlakımızı, birlikte yaşama kültürümüzü ve özgüvenimizi bulmanın en önemli fırsatıdır.


mesayan@markaresayan.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums