Koleksiyoncu

  • 13.01.2013 00:00

 İnsan doğuştan koleksiyoncu bir varlık. İçimizde sürekli bir şeyleri kaydeden ve toplayan bir mekanizma var. Bilgi toplumu denen yeni sayılabilecek bir kavram var. Ben ise aslında insanlığın ortaya çıkış ânından beri bir bilgi toplumu olduğumuzu düşünürüm. Kendi dışındaki her şeye ilgi duyan, aslında hayatta kalmak için ilgi duymak zorunda da hisseden bir akıl çalıştırma biçimine mahkûmuz adeta. Tanıyarak, deşifre ederek kendi hayat alanını açan, bunu türlü yöntemlerle yapan bir insan davranışı var ve bu sadece insanın kendisini kurmasıyla değil, uygarlığı yaratmasıyla da sonuç vermiş, sürekli, kesintisiz, alternatifsiz bir oluş biçimi.

Birey boyutunda ise, insanın aslında hayatı boyunca kendisini biriktirdiğini, yaptığı en merkezî işin kendisi olduğunu görüyorum. Ortaya konan tüm ürünler, iyisi, doğrusu, kötüsü ve zararlısı ile, insanın kendini nasıl, ne yönde ve ne kadar biriktirdiği ile ilgili.

İnsanın içinde ne varsa dışarı o yansıyor. Yürek sıkıntılı ve çekişmeli ise, ağızdan hoş bir şey çıkması zor. Davranışların yapıcı olması da. Bu o son andaki bir tesadüfî seçim değil. Bir hayat boyunca topladığımız şeylerin bir özeti. Hayatın kırılma anları vardır. O kırılma anlarına çoğu zaman hazırlıksız yakalandığımızı varsayar, hatta ısrarla öyle olduğunu iddia ederiz. Çok ani olmuştur, çok keskindir. Adı üstünde kırılma. Geldiğinden gerçekten de haberdar olmayabiliriz. İşaretler fark edemeyeceğimiz kadar belirsiz de olabilir. O kırılma anlarındaki seçimlerimiz, davranış biçimlerimiz, ani kararların sonucu gibi görünür. Çoğunluk, eğer başarısız bir deneyim yaşar ve hayatımızı etkileyecek hatalar yaparsak da “Elimden gelen bir şey yoktu, çok ani ve adaletsizdi her şey” der ve bu önemli deneyimden bir şey çıkarma şansını da kaçırırız.

Ama sanırım pek öyle değil işler. Kırılmaların birçoğu ani olmuyor zaten. Biz onları önceden hissediyor, ama ya görmezden geliyor, ya da adını başka türlü koyuyoruz. Ani krizlerde bize hata yaptıran ise kendimizi biriktirirken gidermediğimiz yanlışlar ve eksikler. Hazır olamamak, yanlış hazırlanmış olmak, uzun bir sürede, yavaş çekim yaşadığımız bir zaman diliminde oluyor ki, onun adına da hayat deniyor.

Montaigne yaşamak üzerine çok düşünen filozoflardandı ve yaşam işini çok iyi tahlil etmişti. Onun şu sözlerini hatırlatmadan geçmek istemiyorum. Benim demek istediğimi çok daha ustaca özetliyor çünkü:


“Biz pek şaşkın varlıklarız. ‘Filanca hayatını işsiz güçsüz’ geçirdi, deriz; ‘bugün hiçbir şey yapmadım’ deriz
. ‘Bir şey yapmadım’ ne demek? Yaşadınız ya! Bu sizin yalnız başlıca işiniz değil, en parlak, en onurlu işinizdir. ‘Bana büyük işler çevirmek olanağını verselerdi, neler yapmaya gücüm olduğunu gösterirdim’ deriz. Önce siz kendi hayatınızı düşünmeyi, çevirmeyi bildiniz mi? Bildinizse bütün işlerin en büyüğünü görmek için büyük fırsatlara ihtiyaç yoktur. Hangi mevkide olursa olsun, perde arkasında da, perde önünde de insan kendini gösterir. Bizim işimiz kitap doldurmak değil, ahlakımızı yapmaktır; savaşmak ülke kazanmak değil, yaşayışımıza dirlik düzenlik getirmektir. En büyük en onurlu eserimiz doğru dürüst yaşamaktır. Geri kalan her şey, başa geçmek, para yapmak, binalar kurmak, nihayet ufak tefek eklentiler, yollardır. Bir komutanın, az sonra hücum edecek olduğu bir kalenin eteğinde dostlarıyla tümüyle serbest ve rahatça, kaygısızca sohbete dalması, Brutus’un herkesin kendisine ve Roma’nın özgürlüğüne karşı pusu kurduğu bir sırada gece dolaşmalarından birkaç saat çalarak tam bir sessizlik içinde Polybius’u okuyup notlar yazması ne güzel bir şey! Düşündükçe içim açılır. Ancak küçük ruhlar işlerin ağırlığı altında ezilir; onlardan sıyrılmayı, bir yerde durup yeniden başlamayı bilmezler.”

İnsan kendi kendini kandıran da bir varlıktır. Kendini kandırabilme özelliği, akıl ve psikolojinin, bazen patolojinin ve kişisel özelliklerin ortaya çıkardığı garip bir mekanizma. Çoğunluk zor zamanlarda geçici bir pansuman olarak bilinçdışının devreye soktuğu önlemler olarak hayatımıza girebilirler. Ama ne yazık ki, işler düzeldiğinde onları bırakamıyoruz. Onlara mahkûm hissediyoruz kendimizi. En ciddi bağımlılığımız kendimizi kandırmak, gerçeği eğip bükmek, hareket geçmemek için gerekçeler üretmek. İleride bir noktada her şeyi yoluna koyup, tüm dünyaya ihtişamımızı göstereceğimiz bir ânı hedef belliyoruz. O da şu anki edilgenliğimizin bizde oluşturduğu vicdan azabını dindirmek için yaptığımız bir başka kandırma yöntemi.

Oysa sadece şu âna sahibiz. Geçmişi ise bu güvenilmez algı üzerinden okuyoruz. Şu an yaptığımız şey, yaşamak, Montaigne’nin dediği gibi en öncelikli işimiz. Vakti gelmiş, ertelediğimiz tüm o planların bugün olmaması için bir neden yok. Çünkü ertelemek, faylarda biriken enerji gibi, eninde sonunda hayatımızda o depremi yaratacak. Hatta geç olması, daha şiddetli olmasına yol açacak.

Bir de biriktirmeyip sürekli olarak “şeylerini” dağıtanlar var. O da sonraki haftaların konusu olsun.


mesayan@markaresayan.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums