Masumiyetin telafisi

  • 6.01.2013 00:00

 Ang Lee’nin son filmi Pi’nin Yaşamı’na yılın son günü gittim. Ang Lee gerçekten üç boyutun tüm imkânlarından yararlanarak görsel bir şölen sunmuş. “Bu benim yönetmenim” diyeceğim bir isim değil Lee ama, hiçbir filminden de hayal kırıklığı ile ayrılmadım bugüne kadar.

Filmin kahramanı Pi (Asıl adı Piscine Molitor Patel olan Hintli genç, adını Paris’teki bir yüzme havuzundan almaktadır ve Pi sayısı ile sonsuzluğu temsil eder) başından geçen talihsiz bir deniz kazasını bir yazara anlatmaktadır. Bir anlatıcı ve bir dinleyici... Bir yönetmeni oldukça kısıtlayacak bu sadelik Ang Lee’yi hiç korkutmamış. Hikâyenin gerçeküstülüğü, görsel şölenle birlikte basit bir anlatımdan izleyiciyi büyüleyen bir bütünlüğe ulaşmayı sağlamış.

Pi, deniz kazasında sahibi oldukları hayvanat bahçesindeki hayvanlarla Amerika’ya göçen ailesinin tüm fertlerini kaybetmiştir. Tesadüf o ya, kurtarma botuna Pi’nin dışında bir Bengal kaplanı, bir sırtlan, bir zebra, bir şempanze ve bir de fare binmiştir. Aslında burada bir Nuh’un Gemisi göndermesi var ama, Ang Lee, daha baştan postmodern bir müdahale ile hayatın acı gerçeklerini kurduğu masalsı anlatımın yere basan öğeleri olarak hikâyeye ekliyor. Şiddet ve ölüm... Şempanze ve zebra sırtlan tarafından öldürülüyor. Sonra brandanın altındaki kaplan birden ortaya çıkıyor ve sırtlanı öldürüyor. Pi kendisini kurtarmak için fareyi kaplanın ağzına fırlatıyor. Sonra kaplan ile hem ortak bir hayatta kalma mücadelesini, hem de Pi’nin denizden ve kaplandan kendini koruma gayretini izliyoruz. 227 gün boyunca devam edecek sarsıcı bir serüven bu.

Kırklı yaşlara gelmiş olan Pi Batılı yazara hikâyesini anlatırken, bu ölümcül mücadelede kaplanın bottaki varlığının, onun hayatta kalmasını sağlayan en önemli neden olduğunun altını özellikle çiziyor. Kaplanla aynı mekânda yaşayabilme becerisini gösterdikten sonra Pi, kaplanın varlığının ve yarattığı ölüm korkusunun aslında okyanusun ortasında hayatta kalmasının en önemli motivasyonu olduğunu keşfediyor. Öyle ki, bu korkunun yıkıcı etkisi, yerini olumlu bir duyguya terk ediyor. Kaplan doğası gereği onu öldürmek isteyecektir. Bu basit gerçeği kabullenmek, Pi’nin de aklını kullanarak hayatta kalmasının önünü açıyor. Sakinleşen Pi, kaplanı öldürmek yerine, aynı mekânda hayatı paylaşabileceklerini düşünüyor. Bot aslında sıkıştırılmış küçük bir dünya örneğine dönüşüyor. Birbirini tehdit görüp öldürmeye çalışmak yerine, kaplana besin sağlayarak ve dar mekânı paylaşarak yaşamayı seçiyor Pi. Okyanus (yaşam) tüm tehlikeleri ile onları tehdit ederken ve besin (nimetler) çok kısıtlıyken bunu başarmanın mümkün olduğunu fark ediyor.

Kaplan ise, hâlâ sadece bir kaplandır. Kurtuldukları an, yani karaya vardıklarında, arkasına bile bakmadan ormana dalarak gözden kayboluyor. Bu kadar basit. Ama Pi’nin durumu aynı değildir. O kaplanı çok sevmiştir. İnsanı insan yapan şeylerden birisini daha böylelikle keşfeder. İnsan bilinciyle sevmeyi seçer ve bağlanır. Kaplan açık denizde Pi’ye yarattığı tehlike ve korkuyla değil sadece, sevgi ve bağlanma ihtiyacının öznesi olarak da yardımcı olmuştur.

Hayatın ilk ve en masum anlamını, daha çocukken, şiddeti, bir hayvanın öldürülüşünü, ayrılıkları yaşarken kaybediyoruz. Geri kalanında ise, bu anlamı yeniden kurmaya ve ruhumuzu tamir etmeye çalışırken buluyoruz kendimizi. Masumiyetimizi hangi olayla ve hangi şiddette kaybetmişsek, onun telafisinin nasıl yapıldığı ile şekilleniyor insan. Hayat zor ve korkutucu. Dünyada türlü adaletsizlikler, açlık ve inanılmaz bir şiddet var. Onları nasıl yorumlayacağımız, hayatımızda nereye koyacağımız, o şiddet sarmalına katkı yapanlar veya ona karşı duranlardan birisi yapacak bizi. “Dünyada niye bu kadar adaletsizlik var” isyanına uzun süre takılmanın bir anlamı yok. Bu isyan çiğ hâlde kaldığı müddetçe, yapacağımız türlü haksızlıkların bir mazeretine dönüşecek, ister istemez. Bottaki kaplanın varlığını kabullenen, buna rağmen onu öldürmek yerine, birarada yaşamanın sırrını aklı ve yüreği ile bulan Pi’ni varlığı, Ang Lee’nin çözüm önerisi.

Evet, kurban olmaktan kaçmalıyız. Bunu ister istemez de yapıyoruz. Ama hayatta kalmanın seçenekleri çok fazla. Bunu ikiye indirip şiddete, kötülüğe teslim olmak veya kaybedenlerden olmak bir tercih, hayatın dayatması değil. En zor durumun bile insanca bir çıkışı mutlaka var. İntikam hissi ve kibir, zincire bir halka daha eklemekten öte bir şey ifade etmiyor. Ve inanın, tüm güç gösterileri bir kenara, bu şekilde yaşamak çok daha fazla cesaret istiyor. Asla zavallılık değil. Hakkınızdan vazgeçerken sergilediğiniz cesaret, başkasının hakkını çiğnerken göstereceğiniz zorbalıktan çok daha fazla emek ve güç ister. Bunu çevreniz önce anlamayabilir. Onay makamı insanlar değil, vicdanınızdır. Vicdanınızın sağlamasını ise, bir gün, ölümün size yaklaştığını hissettiğiniz o günlerde, geçmişte bıraktığınız izlerle, yani meyvelerinizle ölçebilirsiniz ancak.

Bu size ne mi sağlar? Bu doğru bir soru değil.

Sadece insan olmuşsunuzdur. Olması gerektiği gibi.

O kadar.


mesayan@markaresayan.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums