Suriye sorunu ve tercüme

  • 8.10.2012 00:00

 Yine her şey çok karmaşık. Ve yine birbirine girmiş birçok şeyi birbirinden ayırıp onlara tek tek bakmak zorundayız. Yani karmaşadan gerçekliğe tercüme şart. Bu da bizim demokratikleşme çabamızın dilemması olmalı.

Suriye meselesi mesela...

Defalarca yazdım. R2P BM tarafından kabul edilmiş bir doktrindir. “Koruma sorumluluğu” adını taşır ve RuandaBosna utançlarından sonra Birleşmiş Milletler’in olumlu bir çıktısıdır. Milyonlarca insan öldükten, uluslararası hukukun Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren getirdiği olgunluğun belirli bir güçle tahkim olmasıyla BM’ye kabul ettirilmiştir. Buna göre, bir ülkede sivil halka karşı katliamlar başlamışsa, o ülke yönetimi güçsüzlüğü veya kötücül iradesi nedeniyle bunu önlemiyor, önleyemiyor hatta kendi yönetiyorsa, devletler bu ülkeye müdahale eder ve sonra verdiği zararı telafi ederek oradan ayrılır. Ruanda’da yapılmayan budur. Üç ayda 800 bin Tutsi ve muhalif Hutu’nun palalarla kesildiği, on binlerce kadının tecavüze uğradığı Ruanda Soykırımı’nda... Bosna’ya ise “şeytan” Amerika müdahale etmeseydi, belki soykırım Ruanda boyutlarına ulaşacaktı. Yani “ne Esed ne savaş” demek aslında Esed katliamlarına devam etsin demekten öteye bir şey değil. Bunu sterilizmi eleştirmek de hadi savaşa demek değil. Çünkü arada konuşacak yapılacak o kadar çok şey var ki, eğer niyetliysek tabii.

R2P Doktrini’ni hayata geçirmek BM Genel Kurulu’nda antidemokratik iki ülkenin, Rusya ve Çin’in çabasıyla mümkün olmadı, ok. Ama onların bu çabası olmasa seçimlere giden, İhvan’dan ve El Kaide’den çekinen ABD buna yeltenecek miydi bu da ayrı bir sorudur. ABD’nin sadece bu yararcılık nedeniyle değil, Suriye işinin ulaşabileceği boyutlarını bizden daha iyi anladığı için de bu yolu tercih ettiği söylenebilir. Çünkü Suriye ne Irak, ne de Libya’dır. Suriye önce Ortadoğu, sonra da dünyanın kalbinde pimi çekilmiş bir bombadır.

Hükümetin bu konudaki baştaki tavrı doğrudur. Türkiye en azından söylem bazında demokrasi, insan hakları ve barış siyasetiyle ölümlere karşı çıkmıştı. Açık ve net söyleyeyim: Ülke yönetme sorumluluğum olmadığı için bireysel olarak uluslararası gücün Esed’e mutlaka müdahale etmesinden yanayım, Türkiye’nin tek başına savaşa girmesinden değil.

Ancak hükümet bir noktadan sonra Suriye konusunda durduğu doğru yerden öyle yanlış bir noktaya savruldu ki, şu anda böyle bir savaşa girmenin Türkiye’nin gücü ve yetkisi olsa bile artık meşru olmadığını düşünüyorum. Türkiye taraflar arasındaki mesafeyi koruyamayarak, denge diplomasisini erkenden terk etti. Evrensel söylemden Sünni söyleme kaymakla kalmadı, muhaliflere angaje olarak dünyada yalnız da kaldı. HSO’nun açık hamisi, Esed’le HSO üzerinden savaşan düşman komşu oldu. O HSO ki, sahada kontrolü El Kaide gibi cihadcı gruplara kaptırmış durumda. Bir hükümetin, bir dışişlerinin, işlerin kötüye gitmesi hâlinde Türkiye’yi bile parçalayabilecek hayati bir meselede bu kadar acemi, bu kadar kibirli davranması nasıl mümkün olabilir? Suriye’de artık yaşanan bir mezhep savaşıdır ve bu savaşa Türkiye aslında çoktan dâhil olmuş durumda. Bunun sıcak bir savaşa dönüşmesi, hiç abartısız Türkiye’nin sonu bile olabilir.

Hükümetin gerçekten bir gaz-fren sorunu var. Gaza doğru düzlükte basmasını iyi biliyor, ama şişmiş bir özgüven ve yeni Osmanlıcılık martavallarıyla kavşaklarda frene basamıyorlar. Aynı hatayı One Minute çıkışı ile sağlanan prestijli konumu, İsrail siyasetinde duygusallığa ve kibre savrularak, kaybederek de yaptılar. İsrail’in Mavi Marmara’da bir katliam yaptığı, bunun kabul edilemez olduğu doğru, ama kimse de Mavi Marmara eyleminin sorunsuz bir sivil itaatsizlik örneği olduğunu da iddia etmesin. Bir süredir ise ilişkilerin normalleştirilmesini İsrail’in Gazze’den çıkmasına endeksleyerek kendi kendilerini etkisiz hâle getiriyorlar. Türkiye’nin böyle bir gücünün olmadığını bilerek hem de.


Suriye konusunda son vahim söylem ise Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’ndan geldi. Savaşın eşiğine geldiğiniz Esed’in gitmesi gerektiğini söylediniz de, yerine Başbakan Yardımcısı Faruk Şara’yı önermek nasıl bir Dışişleri becerisine denk geliyor? Yani bir lideri düşürmeye karar vermişsiniz, ona karşı savaşan, üstelik başarısız garip ve şüpheli hâle gelen bir oluşuma taraf olmuşsunuz, yerine bir de halef tayin ediyorsunuz. Peki, Esed üzerinde nasıl bir caydırıcılık kurmayı bekliyorsunuz?
 Hani size gelen bilgilere göre iki ay ömrü kalan, bunun üzerine bütün ipleri kopardığınız ama 18 aydır ayakta duran Esed’le? Esed’in 18 aydır neden ayakta durduğunu, HSO’nun riskli yapısı ve ayaklanmaya açık destek vermeyen Suriye halkı üzerinden okumayı denediniz mi hiç?


Bir de aklıma geldi sorayım; bu açıklamadan sonra Şara’nın hayatta kalma şansı nedir?

Madalyonun öteki yüzü daha az sorunlu değil. Sanki Suriye ile savaşalım diyen varmış gibi, klişelerden öteye geçmeyen bir “Savaşa Hayır” patırtısıdır gidiyor. Bununla ilgili bir sorunum yok; benden de dolu dolu bir savaşa hayır. Hükümetin kibrinden ötürü sağının solunun belli olmayacağından ve kendimizi bir savaşın ortasında bulmaktan korkanları anlıyorum da, bunların “Savaşa Hayır” derken, aslında “AKP’ye Hayır” demek isteyenler içindeki oranının ne derece anlamlı olduğundan şüpheliyim. Suriye’deki savaşı bir emperyalist oyun olarak pazarlayıp, Kemalist Kadınlar Birliği’ni Esed’e moral vermeye gönderen CHP’nin, müzakereye hayır derken hükümeti sıkıştıracak bunca argümana tenezzül bile etmemesi, hükümeti aşan böyle zor bir durumda, Suriye’nin olası hareketlerinde nasıl bir yol izleneceğine dair ayağı yere basan önerilerini duyamıyoruz.

Garip bir ülke burası. Sürekli tercüme gerekiyor.


mesayan@markaresayan.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums