Zarrab meselesi kimin meselesi?

  • 27.11.2017 00:00

  İktidar, yaptığı yanlışların, hataların neticesinde ortaya çıkan ağır faturalardan ve ülkenin gördüğü zararın sorumluluğundan kurtulmak için suçu ‘üst akıl’a atmayı bir alışkanlık haline getirdi.

Sonuçları itibariyle ülkeye zarar veren ne kadar yanlış işleri varsa hepsini getirip görünmez bir ele bağlıyorlar.

Zarrab davası da bunlardan biri.

Esasında Zarrab meselesi çok yazıldı, konuşuldu, tartışıldı.

Herkes ne olduğunu, nasıl ve niçin olduğunu biliyor.

Fakat iktidar öyle bir propaganda, öyle bir algı operasyonu yapıyor ki toplum bu propagandanın tesiri altında kalmaktan kurtulamıyor.

Sadece iktidar yanlıları değil, kimi muhalifler bile benzer bir algıya teslim oluyor.

Hatta işi öyle bir noktaya getirdiler ki ortalığa saçılmış onlarca yolsuzluk iddialarına inanmayı, Zarrab davasının ülkeye verdiği zarara dikkat çekip bunlardan dolayı iktidarı eleştirmeyi FETÖ’ye destek çıkmak olarak gösteriyorlar.

Bu algıya teslim olmamak, olayların iktidarın anlattığı gibi olmadığını göstermek adına bu tür konuları tekrar tekrar yazmak, konuşmak, olup biteni topluma anlatmak gerekiyor.

Nedir Zarrab meselesi? Niçin Türkiye’nin başını ağartacak bir faturayla karşı karşıya kaldık?

BM İran’a ambargo koydu.

Bunun üzerine Türkiye “Doğalgaz, petrol gibi ihtiyaçlarımızı İran’dan karşılıyoruz, o nedenle ayrıcalık istiyoruz” diye BM’den, ABD’den talepte bulundu.

Bu ihtiyaçları göz önünde tutan BM Türkiye’ye bazı ayrıcalıklar tanıdı.

Şöyle dedi: Tamam bazı ihtiyaçlarını İran’dan karşılıyorsun biliyoruz ama karşılığını parayla değil ancak gıda, ilaç gibi bazı temel ürünler vererek ödeyebilirsin.

Ambargo elbette yanlıştı, haksızdı.

Buna karşı duracak ne gücümüz var ne de etkimiz. “Hayır sizin ambargonuzu tanımıyoruz” demedik, diyemedik.

Diyemedik çünkü ülkeler dünyada gücü nispetinde söz sahibi olur, ona göre tutum ve politika belirler.

İktidar bundan dolayı sunulan şartları kabul etti.

Yani ambargoya uymayı, tanınan özel şartlar çerçevesinde de doğalgaz, petrol gibi ürünler alıp karşılığında da para değil mal vermeyi kabul etti.

Bir süre sonra Zarrab çıktı ortaya. Şark kurnazlığıyla İran’a mal veriyormuş gibi yapıp göstermelik altın ticaretiyle para verebileceğimizin yolunu gösterdi.

Bundan da hem kendine bir kazanç sağladı hem de kimi iktidar mensuplarına rüşvet dağıttı.

ABD, BM bu şark kurnazlığının farkına vardı ve Ankara’ya heyetler gönderdi.

Heyetler en az üç sefer geldi ve bu yapılan dolambaçlı işlerden haberdar olduklarını tüm bunların bir dava konusu olabileceğini söyledi iktidara.

Fakat iktidar tüm bu uyarıları dikkate almadı.

Sonuçta ortada bir BM kararı var. Yanlış, doğru. Bu kararı değiştiremediğine göre uymaktan başka seçeneğin de yok.

Bütün bunlara rağmen bu uyarıları dikkate almadılar çünkü ortada vazgeçilmeyecek değerde büyük kişisel çıkarları, kazançları vardı.

Yani aldıkları rüşvetlerin, elde ettikleri kolay paranın tadından vazgeçip ‘Ülkeye dava açılabilir’ uyarılarını görmezden geldiler.

Bu böyle devam etti.

Ve sonunda ABD Zarrab’ı gözaltına alıp “Benim bankacılık sistemimi kullanarak BM’nin kararlarını ihlal ettiniz” diyerek tutuklayarak davayı açtı.

Yani rüşvetten değil, kurnazlık yaparak ambargoyu delmekten ve delerken de ABD’nin bankacılık sistemini kullanmaktan.

Şimdi iktidarın bu yanlışlarından dolayı Türkiye ağır bir faturayla karşı karşıya.

Yanlış yaptıkları, kurnazlıkla bir kuralı dedikleri apaçık ortada. Üstelik bunu bir dava konusu olabileceğini bildikleri halde ülkenin başını belaya koymaktan çekinmediler.

Öyle anlattıkları gibi ülke yararı için değil, ceplerine koyacakları üç kuruş için ülkenin başını belaya soktular.

“Ülke yararı için değil” diyorum çünkü Türkiye İran’dan aldığı petrol ürünlerinin karşılığını zaten gıda, ilaç gibi ürünler vererek ödeyebilecek durumdaydı. Ama Zarrab’ın kurnazca önerisiyle dolambaçlı yollardan para vermeye kalktılar.

Esasında ülkenin aleyhine olan mal yerine para vermekti. Bu yolu tercih ettiler çünkü bu işlerden kendileri de komisyon alıyorlardı.

Şimdi kalkmışlar “Bu bir milli mesele, ona göre tavır alalım aman iktidarın yanında duralım” diye pişkinlikle hepimizi buna inanıp onların yanında durmaya zorluyorlar.

Utanmadan hepimizi bunun 17/25 Aralık yolsuzluk iddialarının ve 15 Temmuz darbesinin devamı olduğuna inandırmaya çalışıyorlar.

Zarrab davası 17/25 Aralık gibi ‘hesaplı bir saldırı’ olsa bile bütün bunlara kim zemin hazırladı?

O kozu ‘üst akıl’ın eline kim verdi?

ABD’den gelen heyetlerin “Bu işler dava konusu olabilir”uyarılarını dikkate almayanları nereye koyacağız?

Onlarca ses kaydı, onlarca iddia, onlarca görüntü…. hepsini olmamış mı kabul edeceğiz?

“Ama o dinlemeleri FETÖ yapmıştı. Dinleyen bunu, iktidarı ele geçirmek için bir fırsat olarak kullandı” diyorlar.

Tamam dinleyen kirliydi. Amacı da ahlaksızcaydı .

Peki dinlenen, o konuşmaları yapan, rüşvete bulaşan, BM’nin kararlarını delen, halkın, ülkenin başını belaya koyan, FETÖ’nün ya da arkasındaki ‘üst akıl’ın eline bu kozu vereneler çok mu temiz? Çok mu vatanperver?

Dinleyen kirli diye, o kayıtları kendi kirli hesabı için kullandı diye kamuoyuna mal olmuş o iddiaları görmezden mi geleceğiz?

Niye gıda, mal vermek gibi bir imkanımız varken para vermek işine bulaştınız?

BM’nin kurallarını niye deldiniz? Kuralları delmekten, bundan dolayı gelecek muhtemel cezadan korkmuyorduysanız şimdi “Ülkeye saldırı var” diye niye feveran ediyorsunuz?

“Hayır bu rüşvet iddialarının hepsi yalan, hepsi uydurma bizim hiçbir suçumuz yok” mu diyorsunuz?

O zaman o bakanlar niye istifa etti?

O ses kayıtlarını, o rüşvet görüntülerini ne yapacağız?

Diyelim ki dinleme işini ‘üst akıl’ organize etti.

Temiz olsaydınız, suça bulaşmamış olsaydınız, rüşvet almamış hatta konuşmasını da yapmamış olsaydınız dinlemelerden de bir şey çıkmazdı.

‘Üst akıl’ mı size Zarrab denen ne idüğü belirsiz bir kişinin peşine takılın ve koca bir ülkeyi onun kurnazlıklarına ortak edin dedi?

Her şey bu kadar apaçık ortadayken utanmadan “Ülkemize saldırı var” deyip suçu başkasının üstüne atıyorsunuz.

Daha önce de yazdım: Bu davadan çıkacak bir sonuçtan iktidar zarar görecek diye sevinmek, iktidardan kurtulacağız diye o davaya bel bağlamak hakikaten büyük akılsızlık.

Çünkü faturayı ülke olarak hepimiz ödeyeceğiz.

Bir ceza gelecekse bu, Türkiye’nin başını belaya koyan iktidara değil Türkiye’ye gelecek.

Dava günü yaklaştıkça, bankalara ceza gelecek söylentisi bile ekonomiyi derinden etkiliyor.

Döviz yükseliyor. Piyasalar daha da tedirgin.

Hem ülkenin başına bela açtılar hem de bunun milli bir mesele olduğunu ve iktidarın yanında durmamızı söylüyorlar.

İnsanda biraz utanma duygusu olur. Biraz mahcubiyet duyar.

Ama utanmak bir yana bir de üste çıkıp “Niye bizim başımızı belaya soktunuz?” diyenleri ‘üst aklın değirmenine su taşımak’la itham ediyorlar.

Olup biteni net bir şekilde halka anlatacak muhalefet, kendi hakkına, hukukuna, ülkesine sahip çıkacak bir toplum olmayınca iktidarlar elbette böyle pervasız olurlar.

Çünkü kendi hakkına, hukukuna, geleceğine sahip çıkmayan bir toplumun hakkına, hukukuna kimse sahip çıkmaz.

Hele kendi çıkarı için ülkeyi bile gözden çıkaran siyasetçiler hiç çıkmaz.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums